AHMET KEKEÇ’İN ARDINDAN…
Yakın dönemin önemli gazetecilerinden Ahmet Kekeç ile tanışıklığım ortak bir arkadaşın tavassutuyladır.
Hemşerimdi. İstanbul’da oturuyor, bir günlük gazetede yazıyordu.
Katıldığı bir toplantıya gittim. Toplantı sonrasında meslekle ilgili bir soruna değinmesini rica etmiştim...
Usta bir yazardı. Milli, manevi, ahlaki konularda, haksızlığa karşı kalemi keskin, tavizsiz ve keskindi. Dokunduğu yerde iz bırakan oturaklı etkili yazılar yazdı.
İnceledikçe , adamın benzerlerinin aksine bir edebiyat tutkunu olduğunu, kısır siyasi söylemlerin dışına çıktığını görecektim.
Güncel bir çok roman ve hikayeleri okumuştu. Yerini belirlemiş, siyasi yazılarını edebiyattaki birikimiyle harmanlamıştı.
Bu birikimi ile yakın tarihi fonuna alan kolay okunan hikayeler, romanlar yazdı.
Yazıları nedeniyle ( karşı cenahtan gelen) küfür ve hakaretlere karşılık vermeye tenezzül etmeden işini yapmaya devam etti.
İktidarın inisiyatifine, doğru işler yaptığına, yapacağına inanmıştı. Milli, manevi konularda tavizsizdi. Gazetelere yazdığı köşe yazılarında muhalefetin gaflarını, yalanlarını yüzlerine vurdu.
Televizyon programlarında, oturumlarda sözünü tartmasını bilen vakur, ağır bir adam görüntüsü çizdi. Açık oturumlarda söz kesmeyen, saygılı, sıra kendine geldiği zaman bağırmadan çağırmadan, kükremeden, hakaret etmeden konuştu. Sözünü sağa sağa sola çevirmeden doğrudan söyledi.
12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın darbelerini yemişti…
O , AKP kalesi surları dışında kale kapısı önünde savaşan bir gönüllüydü. Kale kapısını gayrı milli güçlere karşı korudu. İktidar elinden gittikten sonra kaleyi içten ele geçirmeye çalışan samimiyetsiz, sözde dava arkadaşlarını şiddetle eleştirdi.
Dışarıda bağdaş kurup oturdu. Muhatapları kaleye doğru saldırıya geçtiğinde ayağa kalkıp onları kapı önünde durdurdu.
İsteseydi iktidar nezdinde kolay bir hayatı olabilirdi. Başkanın hiçbir yurtdışı gezilerine katılmadı. Gazetecinin elindeki tek sermayenin kalemi olduğuna inanarak yaşadı.
Kanserdi. Bir de Koronaya yakalandı. Hastalıklar hızını kesmişti artık…
Falandı filandı, neticede ecel gelip Ahmet Kekeç’i de götürdü...
2020’de kaybettiğimiz değerlerden biri daha gözlerini yumdu.
59 yaşındaydı…
14 Kasım 2020 günü sesi soluğu kesildi. Tükenmişti. Elindeki bütün sermayesi olan kalemi düşmüş, Ahmet Kekeç yüzünü ebedi aleme dönmüştü…
Gazeteci Sadık Albayrak , onun ardından o beyin hücrelerini satarak hayatını kazanan bir adamdı, dedi.
Meslektaşları ardından ağıtlar yakıp gözyaşı döktüler.
Allah Rahmet eylesin.