RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Ağlayın şiirinde…

 
Ağlayın, parmakları nur 
Sularından kınalı kızlarım 
Ağlasın Meraga göklerinden 
Meraga'ya bakıp yıldızlarım 

Yollara Kürşadlar uzanmış ölü 
Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü 
Yiğitlerim uyur gurbet ellerde 
Kimi Semerkant'ta bekler beni 
Kimi Caber'de 

Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok 
Ben nasıl varım? 
Ağla ey Tanrı dağlarından 
İndirilmiş Tanrım 

Şu yakın suların 
Kolu neden bükülmez 
Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin 
Benden doğar, bana dökülmez? 

Ben ki ateşle konuşurdum.selle konuşurdum 
İdil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum 
''Sangaryos''u ''Sakarya'' yapan 
''İkonyom''u ''Konya'' yapan 
Dille konuşurdu
xxxxx       
        
Arif Nihat Asya Türk tarihiyle ilgili şiirlerinde İslam inancıyla çok paralel düşmez. Ağıt adlı bu şiirinde yine kafiyeler zengin, vezin serbest, dile hakimiyet kendinigösteriyor.     
Ağlayın, parmakları nur 
Sularından kınalı kızlarım 
Bu iki mısrada ne demek istediği çok da anlaşılır değildir. Ağlayın, parmakları nur dendiğinde kimse bir şey anlamaz. Sularından kınalı kızlarım dediğinde genç kızların su gibi berrak, temiz olduklarını, ellerinin de kınalı olduğunu düşünmeye başlar okuyan.
Sonraki iki mısrada ise Meraga’dan söz edilir. Neresidir Meraga bunu bugün bilecek kişi sayısı da yok denecek kadardır.
Meraga Rasathanesi, 1259 yılında Hülagû Han tarafından Meraga'da kurulan gözlem evi.
Kurulduğu yıl rasathanenin başında dönemin ünlü astronomlarından Nasîrüddin Tûsî getirilir. 15 arkadaşıyla beraber yapılan çalışmalar sonucunda  Bağdat, Suriye, Mezapotamya özellikle de Alamut Kalesinden toplanan 400.000 eser ile dönemin en nadide kütüphanelerinden biri de yine bu rasathanede oluşturulur. Rasathane ihtisaslaşma metodu ile çalışmaktaydı.
xxxx
Görüldüğü gibi Hülağu Han deniliyor. Hülağu Türk değil, Moğol’dur. Ama orada görev alan Nasıreddin Tusi Müslümandır. O dönemlerde kabileler ve ırklar birbirinden çok ayrışmamış, bir arada yaşıyorlardı. Yönetim de kimi zmaan Moğol’a kimi zaman Türk’e, kimi zaman Hun’a çoğu zaman da Çin’e geçiyordu. Tarihçiler bu işin çok da farkında olmadan meselelere bakarlar ve kafaları karıştırılar.

xxxx
Meraga ile ilgili mısralarda gökyüzü ve yıldızların konu edilişi oradaki rasathane bilgisinden kaynaklanıyor. Ama şiiri okuyan bu bilgiye sahip değildir.
Yollara Kürşadlar uzanmış ölü 
Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü 
Yiğitlerim uyur gurbet ellerde 
Kimi Semerkant'ta bekler beni 
Kimi Caber'de 

Bu ikinci dörtlükte ya da beşlikte can veren Kürşatlar yerde yatmaktadır. Akülke ve Sütgölü Kürşatlarını yitirdiği için ağlayacaktır. Kürşatlar yiğit savaşçılardır ve gurbette ölmüşlerdir. Çünki Türkler savaşçıdır ve nerede askere ihtiyaç duyulursa gidip orada savaşmaktadır ve can vermekten d Ölüler Semerkantlı veya caberlidir.

Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok 
Ben nasıl varım? 
Ağla ey Tanrı dağlarından 
İndirilmiş Tanrım 

Şu yakın suların 
Kolu neden bükülmez 
Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin 
Benden doğar, bana dökülmez.

Xxxx

Caber, Tiyanşan, Aral kaybedilmiştir. O halde bu kayıplardan sonra ben nasıl var olabilirim eseflenmesi anlatılıyor.
Tanrı dağları ve oradan indirilen Tanrı söylemi İslam inancıyla tamamen çelişir. Sonra bir başka coğrafyadan söz edilir. Fırat, Dicle, Arat benim ülkemden çıkar başka denizlere dökülür diyerek yine coğrafyadan yakınılır.
Şiirin sonunda da ateşle konuşan ben Sangaryos’u Sakarya, İkonyum’u Konya yapmış bir milletim diyerek şehirlerimizin isimlerinin nasıl değiştiğini anlatır.

<