12 Eylül'ün hatırlattıkları
Türkiye ihtilaller ülkesidir..
İhtilal, kimine göre devrimdir..
Türkiye ilk travmatik ihtilal 1960 yaşandı.
Bu kimine göre devrimdi.. Ama 3 siyasi kimliğin yani Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamları toplumda derin ve kapanmayan yaralar açtı..
Şimdi bu üçlünün bir anıt mezarı var. Ama ihtilali yapanların adını bile pek hatırlamıyoruz.
12 Mart’ı yine en acımasız yarı ihtilal sayıyoruz. 12 Mart muhtırası belki parlamentoyu fesh etmedi ama, ihtilallerin bütün kurallarını uyguladı..
Birde 12 Eylül 1980… Ardından 28 Şubat…
Ama 12 Eylül, 27 Mayıs 1960 kadar etki bıraktı toplumda…
1960 ihtilalcilerin gıyaplarında göstermelik yargılandılar… Aslına bakarsanız hepsi yargılandı…
Peki değişen ne oldu..
Yaralar kapandı.. Yoksa her ihtilal de 4 adım geri giden demokrasimiz ardından bir yol mu aldı…
Hayır…
xxx
İsterseniz gelin şimdi 12 Eylül ile ilgili bazı bilgileri yenileyelim…
“Süleyman Demirel'in Başbakanı olduğu Hükümetin görevden alındığı darbe sürecinde, TBMM lağvedildi. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı askeri dönem başladı.
Ülke genelinde ilan ettikleri 13 sıkıyönetim bölgesine 13 generali komutan olarak atayan cuntacılar, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetlerini durdurdu.”
Yani tüm demokratik unsurlar tatil edildi..
Evet demokrasimiz kör topal yürüyordu, ama düzeltme yolunda da kesin adımlar atılıyordu..
Sonra…
Sonra ne yapıldı.. Gelin ona da bakalım,
“Siyasi partileri de lağveden askeri yönetim, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne göndererek, siyasi yasaklar getirdi.
Darbeye liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu'ya kurdurulan hükümet, 21 Eylül'de göreve başladı.”
xxx
Peki bu askeri darbe neler yaptı..
Yaptığı şeyler belli; İşkenceler, faili meçhuller, yasaklar...
Şöyle bir hatırlayalım “Darbe dönemi süresince milyonlarca kişinin hayatını etkileyen kararların altına imza atan cunta yönetimi, yıllarca sürecek tartışmalara yol açan kararlara imza attı.
Darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi. 517 kişinin "ölüm cezasına" çarptırıldığı süreçte, 50 kişi idam edildi.
Vatandaşlıktan 14 bin kişinin çıkarıldığı bu dönemde, yaklaşık 100 bin kişi "örgüt üyesi olma" suçundan yargılandı, 30 bin kişi ise "sakıncalı" olduğu iddiasıyla işten çıkarıldı.
İşkence ve faili meçhullerin çokça yaşandığı dönemde bine yakın film yine sakıncalı bulunduğu için yasaklandı, 4 bine yakın öğretmen, çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi. Yüzlerce gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.”
xx x
Yani Türkiye’nin tüm değerleri alt üst edildi..
Yılar geçti… Peki Türkiye’yi böylesine dar boğaza sürükleyenlere ne oldu..
Dedik ya, bizde ihtilaler dışında her şey göstermelik..
Sözde yargılandılar…
Nasıl mı?. İşte böyle;
“12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren, "Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağı"na dair Anayasa'nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 2010'daki referandumun ardından kaldırıldı.
Darbesinin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkındaki suç duyurularının ardından, darbe döneminin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturması kapsamında, Evren ile Şahinkaya hakkında hazırladığı iddianameyi, 10 Ocak 2012'de kabul etmesiyle Türkiye tarihinde ilk kez bir darbenin sorumluları yargı önüne çıktı.
İddianamede iki komutan, ''Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek'' ile suçlandı.”
xxx
Ama ihtilal süresinde ilginç bir savunma vardı.
İşte bu nokta Türkiye için bir ibret…
Ne dediler savunmalarında bir hatırlayalım;
“İlk duruşması, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinde, 4 Nisan 2012'de görülmeye başlanan davaların duruşmalarına, Evren ve Şahinkaya, sağlık durumlarını gerekçe göstererek katılmadı. Davanın bundan sonraki duruşmalarında her iki isim de savunmalarını, tedavi gördükleri hastanelerden sesli ve görüntülü iletişim sistemi üzerinden yaptı.
Evren ve Şahinkaya, savunmalarında, suçlamaları kabul etmeyerek, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını savundu.”
xxx
Evet ihtilalin mimarları Türkiye’nin kurucu gücü olduklarını söylüyorlardı..
Aynı insanlar 12 Eylül sabahı Atatürk Türkiye’sinden söz ediyordu..
İhtilal, insanların gözünü kör eder..
12 Eylülcüler de kör olmuştu…
Türkiye’nin bir tek kurucu iktidarı vardı..
23 Nisan 1920 toplanan Büyük Millet Meclisi ve onun başkanı Mustafa Kemal Atatürk…
İşte ihtilal sanıları kendilerini Atatürk ile aynı sınıfa sokma cüretini göstermişlerdi…
Türkiye’nin en büyük sıkıntısı Atatürk’ü oynamak isteyen siyasilerdir bu böyle biline…