CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

YAŞAR CAN ADINDA BİR KURBAN

Adı  Yaşar , soyadını  sormadım . Laf arasında “canlardanım”, demesine ve yakınlardaki  Cemevine iltisakla soyadını ben  Can  olarak koydum.   

Yaşar Can kimdir ? Gerçek kimliği nedir? Onu polis ve nüfus  müdürü de tanımaz.  Onu ne Google, ne Vikipedi, ne de ekşi sözlük yazar. Onu  her sabah  direk dibindeki    fırına  giderken defolu  iç çamaşırı satan dört teker arabasının başında görürüm.  Onu bir ben bilirim,  bir de mezarlık civarında geceleyip sabah ayakları açılsın diye ayağa kalkan baldırı ve  kıçı çıplak  adem  bilir. 

Yaşar Can , nereden bakarsan  ellibeş yaşlarında, etine dolgun, yüzü kılcal damarlarla dolu,  saçı sakalı bir numara traşlı, konuştukça nefes nefese kalan, bu haliyle de ağzındaki sigarayı içmeyip  adeta yiyen bir ademdir. 

Başında  bir kep , sırtında kışlık  kalın bir kaban ve kaba fitilli kadife pantolonu   büyük bir harar  hükmündedir. 

Ayağındaki  kunduranın durumu zorlu bir hayat  macerasına  şahitlik eder. Ayakkabısının pençesi yüzde yüz yerli  kamyon lastiğindendir.   

Yaşar’ın hayatı, Aziz Nesin'in dediği gibi   ne yaşardır, ne de yaşamazdır. Köyde yaşarken  başından  geçen , burada naklini   uygun görmediğim bir hadiseden dolayı, kahrederek evini terk ederek yollara düşmüştür. Cebinde babadan kalan araziden payına düşen para doğudan batıya doğru yürümüştür. Yürüye yürüye önce Adıyaman’a , oradan da meşhur Menzil’e ulaşmıştır. Menzil’de  kendisi gibi hayatları paramparça “ kurbanlar “ ile  bir somun ile belinde sakladığı  tahta  kaşığı aynı çorbaya sallamıştır. 

Diğer kurbanlarla  “Efendinin  huzurunda diz kırarak oturup ince fikirlere dalmıştı. Çorba bedava yatak bedava bir süre dergahta  hizmet ettikten sonra işaret üzerine  gene yollara düşmüştü. 

Darende kaysı ağaçları, büyük kanyonları arasından Fırat' a  sularını veren  Tohma suyuyla meşhurdur. Yazları  yabancılar bu akarsu üzerinde rafting yaparlar.

Can  buradaki dergaha kapılandı. Nasihat , yatak ve karın tokluğuna burada da bir miktar dergaha hizmet etti. 

Vakt erişip vade dolunca, Can Efendiden ruhsat diledi. Efendi   halifesini çağırıp  , Can ‘ ı huzura aldı ,  bazı nasihatler eyledi.  Şöyle dedi: 

Kurban, bu dünyada huzur  yoktur. Var git, huzuru içinde ara...

Sonra Niyazi’ nin şu beytini okudu;

Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş
Bürhân sorardım aslıma     Aslım bana bürhân imiş

 deyip yolu işaret etti.

Can dergahtan yedi yerde temenna ile götün götün geri çekilerek  dışarı çıkıp  kapı önündeki  malum kundurasını  giyüben    huzuru atamak için yollara düştü. 

Gide gide dağlar, tepeler aştı. Tarlalarda bağlarda bahçelerde çalışan nice  insanlar gördü. Yaz geçti , Kış geçti... Denizi, deniz üzerinde gemiler gördü. Nihayetinde masalların şehri imparatorlukların payı tahtı İstanbul’a vardı. 

Haydarpaşa garına vardığında mevsimlerden bahar, vakit akşam idi...

Bülbül sesli müezzinler minarelere çıkmış akşam ezanı okurlar idi...

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
CEMAL KARABAŞ Arşivi