MÜJGAN SUVER

MÜJGAN SUVER

Yaşamda cinsiyet eşitliği

Türkiye Soroptimist Klüpleri Federasyonu Etiler Kulübü, 30. Kuruluş Yıldönümü kutlamaları kapsamında, günü Bahçeşehir Üniversitesi'nde , "İş ve Toplumsal Yaşamda Cinsiyet Eşitliği Sempozyumu" düzenlendiğini duyurmuş. Benim de "networking ve örgütlenmenin önemi" paneline konuşmacı olmamı istemişler. Memnuniyetle kabul ettim. Konuşmamı istedikleri panelin adını çok ilginç buldum. Önemli gördüğüm bu konunun toplantılarda tartışmalara açılması sevindirici… Programı yapanları kutlamak gerekiyor doğrusu.

İş ağı olarak çevirebileceğimiz networking, yabancı bir dilden günlük konuşmalarımızın içine kadar girmiş bir kelime… Burada kastedilen anlamını da daha çok "iletişim kurma ve çevre oluşturma" diye algılıyorum. "Networkün kadar konuş!" deyimi de, bizdeki "paran kadar konuş!"u çağrıştırsa da, aslında "ne kadar dostun, arkadaşın varsa o kadar zenginsin" söyleminin karşılığı gibi görünüyor.

Ben yine de aynı anlamı verdiğini sanmıyorum. Bir yerlerde tesadüfen tanışıp ayaküstü beş dakika konuştuğun birine "arkadaş" diyemeyeceğiniz gibi "dost" hiç diyemeyiz. Networking'de işinize yarayacak kişilerle zoraki tanışmalar hedeflenirken dostluk ve arkadaşlıklarda söz konusu olan sadece almak değil, içinde duyguların da olduğu karşılıklı bir alıp verme olayıdır..

Günümüzde artık çevre oluşturmak, en az işimizdeki başarı kadar önemli oldu. İletişim ağlarımız sadece sosyal hayatımızın çapını değil, kariyerimizin de sınırını belirliyor. İş hayatında başarının bile sahip olunan çevreyle ilişkili olduğunu söylemek mümkün.

İletişim ağları güçlü olan örgütlenmelerin, toplumda etkili olabilme, kamu oyu yaratabilme şansı artıyor. Gelişmiş toplumlarda insanlar yaşadıkları çağın, ait oldukları grupların, kentin sorunları ile mücadele ederken, bu sorunları bireysel olarak çözme imkanlarının da çok zayıf olduğunu görüyorlar. Bu nedenle sorunların niteliklerine göre bir araya gelerek "siyasi partiler", "dernekler", vakıflar, platformlar, meslek odaları gibi yapılanmaları, örgütlenmeleri oluşturuyorlar.

Nüfusun ezici çoğunluğu, içinde yasadığı düzenine ayak uydurmaya çalışırken özgürlük, eşitlik ve demokrasi, insan hakları gibi "hayal edilen gerçeklik" uğruna bir araya gelerek mücadele edenlerin çabaları da artık yeterli olmuyor. Bu çalışmalar alışılagelmiş ezberci düşünce ve davranışla yürütülmeye devam edildiği takdirde, yenilgi baştan kabullenmiş olunur.

Şimdi yaratıcı olma zamanı. Herkesin görebildiğinin daha ilerisini, daha derinini görmek zamanı. Alışkanlıklarla koşullanmış insanlar olmaktan çıkmalıyız. Bilgi çağında ayakta kalabilmek için yeni olanakları araştırmak, öğrenmek, yenilikleri görebilmek gerekiyor. Sadece bir sivil toplum örgütlenmesinin kendi başına cüret edemeyeceği çalışmalar için yeni eylem biçimleri, yeni mücadele araçları bulabilmek, geliştirmek gerekiyor.

Örgütlü çalışmada durumumuz nedir diye baktığımızda, bunun hem ideallerimizde, hem de pratiğimizde var olduğunu görüyoruz... Bencillik ve kayıtsızlık toplumun büyük kısmını teslim almışken, Sivil toplum örgütlenmelerinin, ölü balıklar gibi suyun akışına sürüklenmeden DAYANIŞMAYI geliştirmeye çalışması, çok önemlidir! Yeterli midir? Elbette değildir. Daha çok kentlilerin kendi sorunlarını çözmek için bir araya geldiği bu örgütlenmelere katılım ve destek bulma aşamasında güçlük çekildiği, sorunlar yaşandığı bilinmektedir.

Gerek ülke bazında gerekse küresel alanda örgütsüz bir yapılanma ile gerçekçi bir amaca yönelik hiçbir etkinlik sağlamanın mümkün olmadığı da görülmektedir. Tüketici derneklerinin bulunmadığı yerlerde tüketicilerin görüş ve önerilerini karar organlarına ulaştıramayacağı, kamu oyu baskısı oluşturamayacağı çok açıktır. Atalarımızdan kalan "bir elin nesi var, iki elin sesi var" sözü de bunu doğrulamıyor mu?

Kısacası örgütlenmeler olmadan insanoğlu uygarlıklar yaratamazdı dersek bu mübalağa olmaz sanırım. İnsanlar birbirinden güç alıyor ve örgütlülük için mücadele ediyorlar.

Defalarca kaybetmeyi, geriletilmeyi, yalnız bırakılmayı ve mehter marşı misali iki ileri bir geri gitmeleri göze alıyor ve mücadeleyi her koşulda yürütmeye çalışıyorlar. Toplum yararına zorluklara dayanıyor ve insani bir duygu olan dayanışmayla gurur duyuyorlar.

İnsani değerleri ihmal eden küreselleşme sonucunda geldiğimiz bu noktada, demokrasi ve liberal ekonomiyi yaşatmak için, daha çok bir araya gelerek dayanışmaya, örgütlenmeye ihtiyacımız var. Günümüzde ABD ve AB gibi ülkelerde bile bireysel hak ve özgürlüklerin, demokrasi, insan hakları tartışmalarının gündemde olduğunu düşünürsek, ülkemizde yapılan örgütlü çalışmalar daha belirgin bir önem kazanıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MÜJGAN SUVER Arşivi