ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

TERKEDİLEN BABIALİ HER SABAH UMUTLA O GÜNLERİN İNSANLARINI MI BEKLİYOR… (3)

İki bina ötesinde gazeteci-yazar ve şair Mehmet Faruk Gürtunca'nın Hergün Gazetesi. Tarihi romanlar hikayeler, pehlivan tefrikalarıyla ünlenmiş bir gazeteydi Hergün.  Biraz ileride köşede Akşam'ı görüyorum. Bu gazeteyi, Dışişleri Bakanlığı da yapmış Necmettin Sadak, Atatürk'ün Başyazarı Falih Rıfkı ile birlikte yayınlamıştı. Sonra el değiştirdi. Armatör Malik Yolaç, bu gazeteyi satın aldı, Çetin Altan ve İlhami Soysal gibi önemli yazarlarla uzun süre çalıştı. Yine el değiştirdi, Karamehmet'ler sahiplendi. Sonunda TMSF'mi neyse o el koydu. Bu da yeni moda. Böyle giderse. bütün gazeteler devletin olacak herhalde. Devletin olsa iyi de, TMSF kimin elinde, o önemli…

Ve Klişeci Kenan… Şimdi bu nereden çıktı demeyin. O dönemin gazetelerinin eli koluydu. Niye mi? Çünkü fotoğraflar çinko üzerine geçirilir, sonra  gazetelere gönderilir, baskıya girerdi. O meslek de, tekniğin kurbanı oldu,

Klişeci Kenan gazetelerin eli ayağı idi. Babıâli’ye veda ederken bütün ekipmanlarını “Basın Müzesi’ne bağışladı”

Klişeci Kenan, Akşam'ın hemen yanı başındaki sokağın içindeydi. Onun yanında ise, zamanın fikir gazetesi Dünya vardı. Falih Rıfkı ve Bedii Faik'in…                          

O Dünya Gazetesi idi ama benim dünyamdı… Bu mesleğin değerini, kutsallığını, sorumluluğunu öğreten Dünya Gazetesi…  Narlıbahçe'de yılların, o sabah film şeridi gibi gözümün önünden geçişi elimi ayağımı kesmiş öyle dalgın dalgın düşünürken, omzuma değen bir el ile film şerifi kopuverdi. Aaa, Yüksel Çengel… Babıâli'yi bizim kadar yakın tanıyan, gazetecilerin dostu, Milli Türk Talebe Birliği Başkanı, Avcılar Belediyesi eski Başkanı ve İstanbul eski Milletvekili. Yüksel Çengel. Adam gibi adam…

- Sabah, sabah ne bu dalgınlık hayrola.

- Yok be Yüksel, sabah erken uyandım. Havada bahar gibi. Şuralara bir bakayım geçmişi yad edeyim dedim. Senin bu saatte işin ne?

- Babıâli, senin tapulu malın mı? Bir dostuma davetiye bastıracağım. İyi ki, gelmişim, seni gördüm. Hadi birlikte yad edelim…

Yüksel'le düştük yollara… Sakinlik yavaş yavaş azalıyor,

Şimdi Milli Eğitim Kitapları Yayınevi var galiba. Yıllar önce ULUS Gazetesi'nin İstanbul bürosu.  Tarihi bir bina, boyu kısa ama, konuk ettiği insanlar her manada uzundu. Bir Ayhan Yetkiner vardı. Hem bağıran, hem okşayan Yetkiner. Yine de çok nazik bir İstanbul beyefendisi. Meslek kuruluşlarında önde giden, mesleğimizi sahiplenen bir ağabeyimizdi. Doğan Can ve Hasan Yılmaer ile  birlikte Türkiye Fikir İşçileri Sendikası'nı kurmuşlar, ama bu birliği sürdürememişlerdi.  Yanlış hatırlamıyorsam, aynı binada Tahir Kutsi Makal’da Ülkücü Gazateciler Cemiyeti’ni kurmuştu.

Hemen karşısında Vilayet  Lokantası. Valilik ana kapısına bakan köşe binanın köşesinde. Etli ekmeği ünlü Vilayet Lokantası. O da tarihe karışmış.

Yokuşu tırmanmaya devam…

Yirmi, otuz adım sonra dört yol ağzı. Dört köşede, dört tarih…

2500 yıllık Pers İmparatorluğu’nun mirasçısı İran'ın Osmanlı'nın başkentinde  Dersaadet'e yakın olsun diye yaptırdığı sefarethanesi. Tabii şimdi başkonsolosluk. 

Diğer köşede en büyük mesleki kuruluşumuz  Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin genel merkezi. Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’in talimatlarıyla bedel ödenerek binamıza kavuşmuşuz. Caddenin de  adından anlaşılacağı gibi bina eski Türk Ocağı...  Yıllar sonra bir katında Kadri Kayabal'ın Türk Haber Ajansı vardı. Şimdi esamisi yok…

(Devamı haftaya)

İki bina ötesinde gazeteci-yazar ve şair Mehmet Faruk Gürtunca'nın Hergün Gazetesi. Tarihi romanlar hikayeler, pehlivan tefrikalarıyla ünlenmiş bir gazeteydi Hergün.  Biraz ileride köşede Akşam'ı görüyorum. Bu gazeteyi, Dışişleri Bakanlığı da yapmış Necmettin Sadak, Atatürk'ün Başyazarı Falih Rıfkı ile birlikte yayınlamıştı. Sonra el değiştirdi. Armatör Malik Yolaç, bu gazeteyi satın aldı, Çetin Altan ve İlhami Soysal gibi önemli yazarlarla uzun süre çalıştı. Yine el değiştirdi, Karamehmet'ler sahiplendi. Sonunda TMSF'mi neyse o el koydu. Bu da yeni moda. Böyle giderse. bütün gazeteler devletin olacak herhalde. Devletin olsa iyi de, TMSF kimin elinde, o önemli…

Ve Klişeci Kenan… Şimdi bu nereden çıktı demeyin. O dönemin gazetelerinin eli koluydu. Niye mi? Çünkü fotoğraflar çinko üzerine geçirilir, sonra  gazetelere gönderilir, baskıya girerdi. O meslek de, tekniğin kurbanı oldu,

Klişeci Kenan gazetelerin eli ayağı idi. Babıâli’ye veda ederken bütün ekipmanlarını “Basın Müzesi’ne bağışladı”

Klişeci Kenan, Akşam'ın hemen yanı başındaki sokağın içindeydi. Onun yanında ise, zamanın fikir gazetesi Dünya vardı. Falih Rıfkı ve Bedii Faik'in…                          

O Dünya Gazetesi idi ama benim dünyamdı… Bu mesleğin değerini, kutsallığını, sorumluluğunu öğreten Dünya Gazetesi…  Narlıbahçe'de yılların, o sabah film şeridi gibi gözümün önünden geçişi elimi ayağımı kesmiş öyle dalgın dalgın düşünürken, omzuma değen bir el ile film şerifi kopuverdi. Aaa, Yüksel Çengel… Babıâli'yi bizim kadar yakın tanıyan, gazetecilerin dostu, Milli Türk Talebe Birliği Başkanı, Avcılar Belediyesi eski Başkanı ve İstanbul eski Milletvekili. Yüksel Çengel. Adam gibi adam…

- Sabah, sabah ne bu dalgınlık hayrola.

- Yok be Yüksel, sabah erken uyandım. Havada bahar gibi. Şuralara bir bakayım geçmişi yad edeyim dedim. Senin bu saatte işin ne?

- Babıâli, senin tapulu malın mı? Bir dostuma davetiye bastıracağım. İyi ki, gelmişim, seni gördüm. Hadi birlikte yad edelim…

Yüksel'le düştük yollara… Sakinlik yavaş yavaş azalıyor,

Şimdi Milli Eğitim Kitapları Yayınevi var galiba. Yıllar önce ULUS Gazetesi'nin İstanbul bürosu.  Tarihi bir bina, boyu kısa ama, konuk ettiği insanlar her manada uzundu. Bir Ayhan Yetkiner vardı. Hem bağıran, hem okşayan Yetkiner. Yine de çok nazik bir İstanbul beyefendisi. Meslek kuruluşlarında önde giden, mesleğimizi sahiplenen bir ağabeyimizdi. Doğan Can ve Hasan Yılmaer ile  birlikte Türkiye Fikir İşçileri Sendikası'nı kurmuşlar, ama bu birliği sürdürememişlerdi.  Yanlış hatırlamıyorsam, aynı binada Tahir Kutsi Makal’da Ülkücü Gazateciler Cemiyeti’ni kurmuştu.

Hemen karşısında Vilayet  Lokantası. Valilik ana kapısına bakan köşe binanın köşesinde. Etli ekmeği ünlü Vilayet Lokantası. O da tarihe karışmış.

Yokuşu tırmanmaya devam…

Yirmi, otuz adım sonra dört yol ağzı. Dört köşede, dört tarih…

2500 yıllık Pers İmparatorluğu’nun mirasçısı İran'ın Osmanlı'nın başkentinde  Dersaadet'e yakın olsun diye yaptırdığı sefarethanesi. Tabii şimdi başkonsolosluk. 

Diğer köşede en büyük mesleki kuruluşumuz  Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin genel merkezi. Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’in talimatlarıyla bedel ödenerek binamıza kavuşmuşuz. Caddenin de  adından anlaşılacağı gibi bina eski Türk Ocağı...  Yıllar sonra bir katında Kadri Kayabal'ın Türk Haber Ajansı vardı. Şimdi esamisi yok…

(Devamı haftaya)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ENGİN KÖKLÜÇINAR Arşivi