RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Şiddet, her dönemin derdi

İnsanlar birbirini sevmiyorsa, şiddetin tohumu toprağa düşmüş demektir. Sevmiyor insanlarımız birbirini. Esasınsa hiç kimse kendini de sevmiyor. Elde cep telefonu ha bire kendi resmini çekip yayınlayanlar da kendini sevmiyor. Kendini sevse bu kadar ucuzlatmaz. Kadınlarımız da kendini sevmiyor. ‘Bedenime karışma, bu beden benim’ diye yürüyen kadınlarımız da kendini sevmiyor. Seviyor olsa vücudunun her tarafını sergilemez. Asıl meselemiz şiddet ama işin başında sevgisizlik var. Gazete ve televizyon haberlerini takip edenler hayal kırıklığı denizinde boğuluyorlar. Bu toplum, bu millet nasıl bu hale geldi diye düşüncelere dalıyorlar.

Xxxx

3 Haziran 2009 tarihli bir gazete şiddet için özel sayfa yapmış ve ilgili uzmanlardan görüş almış. 2017’de durum bütün fecaatiyle sürüp gidiyor. Kadına şiddet, çocuğa şiddet, işçiye şiddet, öğrenciye şiddet, öğretmene şiddet, doktora şiddet, hasta bakıcıya şiddet. Zayıfa şiddet, fakire şiddet. Seçmene şiddet. Şiddetin olmadığı, yeşermediği alan yok. Temelinde sevgisizlik tohumu var elbette.

Şöyle demiş bir hanımefendi: Türkiye’de son dönemde, katliam, tecavüz gibi şiddete dayalı haber bombardımanı yaşanıyor. Toplumsal şiddet ürkütücü boyutta. Hepimiz açığa çıkmayı bekleyen suçlu muyuz? Şiddet fıtratımızda, yapımızda, dokumuzda mı var?

Xxxx

Bir STK Başkanı Purofesör, şöyle söylemiş: Her insanın yaratılışında açığa çıkmayı kollayan şiddet duygusu, yetisi vardır. Çözüm için toplum vicdanını rahatlatmak gerek.

Önemli olan cümle bu. Toplum vicdanı rahat değilse, adalet duygusu beslenemiyorsa, kişiler birbirine, kurumlara, mütehassıslara, otoriteye, yöneticiye, üstüne güvenemiyorsa, güven duygusu kaybolmuşsa, insan geleceğinden, bir sonraki andan emin değilse, yasaların neyi suç sayıp saymadığı yöneticinin iki dudağı arasında belirleniyorsa, o toplumun vicdanı sancılar içindedir. Vicdan sancısı şiddet olarak doğar, büyür ve gelişir.

Xxxx

Ünlü doktorumuz Arif Verimli de görüş bildirmiş: İnsanlar öfkelerini denetim altında tutamıyor. İnsanlar kendi adaletlerini sağlamaya çalışıyorlar. Herkes kendi adaletini sağlarken ölçüyü kaçırdığı için karşı tarafın da kendi adaletini sağlamasına yol açıyor. Bütün canlılarda neslin devamını sağlamak için saldırganlık duygusu ve yetisi vardır. Arif Verimli, şiddetin sebeplerini sıralıyor: Eğitilemeyen, refah  temin edilemeyen durumlar, para ve imkean durumu iyi olmayan insanların saldırganlığı ortaya çıkarıyor. Şiddet, geliştiğinde  denetlenemiyor, örtülemiyor.

Arif Verimli de adalet duygusundan, herkesin kendi adaletini sağlamak için hareket ettiğinden söz ediyor.

Xxxx

Bir başka isim ise  ahlak ve hukuk geri pilana atıldı demiş. Ahlak ve hukuk adalet için geliştirilmiş iki kurum. Şiddetin günümüz toplumlarında ve insanlarında yaygın olduğundan söz ederek, meseleyi çağdaş hayatın bir getirisi olarak yorumluyor. Din şiddeti yasaklar, ama insanlar dini görmezden geliyor ya da şiddetine dini paravan yapıyor. Ahlak da kişiselleşmiş. Herkesin ahlakı kendine. Bu durumda ahlakın da bir bağlayıcı tarafı kalmamış. Hukuk derseniz adaleti sağlamayan hukuk kimsenin saygısını kazanmıyor. O yüzden hukuk da din ve ahlak kadar geçersiz hale gelmiş. Yine meseleyi getirip adalet duygusunun acınacak hale gelmiş olmasına ulaşılıyor. Adalet duygusu yoksa, herkes endişeliyse, tedirginse, korku içindeyse, her an tetikteyse sevgi duygusunun öne çıkmasına ihtimal kalmıyor.

Xxxx

Çok vicdansız yorumlar da yapılmış. Şöhret olmak için öldürüyorlar demiş birisi. Hem de purofesör. Adaletin gecikmesine bağlamış olayı. Çok haklı. Devletin, bürokrasinin ve adalet mekanizmasının yavaşlığı, herkesi kendi adaletini bir an önce sağlamaya itiyor. Bu da şiddete ebelik yapıyor. Esas mesele ise şu: Suçlarla cezalar arasında bir eşitlik yok. Çocuğunuz bir bardak kırdığında onun kolunu koparmak ona ceza vermek değil, işkence ve zulüm yapmaktır. Mahkemeden çıkan yüz karardan 90 kadarı böyle ölçüsüz cezalarla sonuçlanıyor. Ölçüsüz ceza, geciken ceza vicdanı rahatlatmaz. Toplumun vicdanı rahat değilse şiddet kaçınılmaz.

<