ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

Kırk Ambar TERKEDİLEN BABIALİ HER SABAH UMUTLA O GÜNLERİN İNSANLARINI MI BEKLİYOR… (7)

İşte buna benzer örneklerle, "Babıâli Sohbetleri" bitiyor ve biz eski Günaydın'ın binasında, o
günlerin havasını tattıktan ve herkesle vedalaştığımız sırada, yarım asırlık dostum, kardeşim şair
İbrahim Güleç elime bir kağıt sıkıştırdı. O yoğunluk ve karmaşada kağıda bakmadan cebime koydum.
Sabah yine mekâna geliyorum. Dün İbrahim'in verdiği kağıda bir bakıyorum ki, bir şiir. Ama ne
şiir… Heyecanlandım.
Benim bir kitapta anlatmaya çalıştığım mahzun Babıâli'yi, şair kardeşim beş kıtada anlatmıştı.
Babıâli'nin her caddesinde, her sokağında; her hanında, her dükkanında alın teri olan şair
İbrahim Güleç, aşık olduğu Babıâli semtinin giderek yok oluşunu, bu kez akıl teriyle aşağıdaki dizelerle
anlatmış;

BABIALİ'DE GÜN BATIMI
Sanki bedenimi alevler sarmış
Nereme dokunsam oram yanıyor
Yolcusu gelmeyen garip han gibi
Bakıp seyrettikçe içim kanıyor
İsmi Babıâli kendisi kayıp
Kültürden zerre yok her yer acayip
Silinmez lekedir bize bu ayıp
Gelip geçen meçhul bir yer sanıyor
Dolaştıkça yaşadığım yerleri
Arıyorum damlattığım terleri
İlim irfan yurdu şu eserleri
Ananlar da öylesine anıyor
İki kişi kalmış olmayan kaçak
Biri Köklüçınar; biri de Koçak
Demek ki bunları kesmemiş bıçak
Fakat tanıyanlar iyi tanıyor
İbrahim her zaman gerçeğe eğil
Çark dönüyor ama bendimde değil
Bir tek caddesi var kendinde değil
O da ismi ile tatmin oluyor.
Bu şiirin 4.kıtasının 2.satırındaki "KÖKLÜÇINAR ile KOÇAK" kelimelerinde değerli şairimiz Güleç;
Babıali'yi terk etmemekte direnen Yenigün Gazetesi kurucusu Engin Köklüçınar ile İstanbul Gazetesi
kurucusu Alaaddin Koçak'ı kastetmiştir.
Hele 48 yıllık arkadaşım, meslektaşım Alaaddin Koçak ile benim adımı satırlara anlamlı bir
biçimde koyuşu, beni kanatlandırdı.
Hemen Alaaddin'i aradım. Genelde birbirimizi aradığımızda hep sorunları çözme adına ararız.
Bu kez de, yeni bir problemle karşı karşıya kalmadığını anlasın diye, esprili bir giriş yapıp arkadaşımı

2

rahatlattım. Ve İbrahim'in yazdığı şiiri okudum. Nasıl mutlu oldu, anlatamam. Aladdin'in sesinde,
gözyaşlarını hissettim. Uzaklarda bulmuştum O'nu. "Bu şiiri oğlum Batuhan'a da oku" dedi. Ve başladı
söylenmeye; "Şu işe bak, koca Babıali'de gerçek dostumuz İbrahim'miş. Bu kadar insana kucak açtık,
emek verdiklerimiz en kötü günümüzde yanımızda olmadığı gibi, hainlik yaptı. Arkamızdan bir sürü
laflar söylediler. İstanbul'a gelir gelmez önce İbrahim kardeşimi kucaklayacağım. Bu onuru seninle
paylaştığım için de çok mutluyum, sağol."
Telefonu kapattım. Aladdin'in sözleri kulaklarımda yankılanıyordu. Yarım asrı aşan Babıâli
dünyamda, çok acı ve zor günler yaşadığım gibi, övgü dolu, anlamlı, mutlu günler geçirdim. Plaketler
verdim, plaketler aldım. Gururlandım. Kıskandıklarım oldu, ama beni de kıskananlar oldu. Hem
meslektaşlarımın, hem de Türkiye'nin en üst seviyelerindeki şahsiyetlerle yan yana geldim ve hatta
bazılarınla derin dostluklar kurdum. Üzüldüm de, sevindim de...
Ama hiç biri İbrahim'in dizeleri kadar beni sevindirmedi.
Bizim gençliğimizde hatta orta yaşımızda gazetelerin bir çoğu, gazete üst yönetimince
hazırlanan haberlerle, köşe yazılarıyla ve başlıklarla yani bütün gazete, entertip veya linotip denilen
makinelerde kurşun harflerle dizilirdi. Bu kurşun harfler mürettipler tarafından gazetenin sayfa
sekreterleriyle düzenlenir, ya kurşun kalıplara yeniden alınır, ya da iplerle bağlanıp baskı makinelerine
taşınırdı.
İbrahim Güleç, Çanakkale Savaşı’nda düşmanın savaş gemisini batıran mermiye yakın ağırlıktaki
bu sayfaları, matbaalardan baskı makinelerinin bulunduğu yerlere sırtında taşımış, yalnız onları değil,
gazete kağıtlarını oradan oraya kan ter içinde götürmüş, ekmeğini taştan çıkarmış ve evlatlarına
yüksek tahsiller yaptırdığı gibi, Babıâli'de sevgi halesi yaratmış son derece duygulu bir insandı. Bütün
bunları becerirken, yüce Allah'ın verdiği yetenekle şiirler yazmış, bütün edebiyat sofralarında da
aramıza katılmış, hepimizi keyiflendirmiştir. Bir çok şiir kitapları, hâlâ elden ele, dilden dile
dolaşmaktadır.
İşte İbrahim budur. Böyle temiz, dürüst ve vefalı bir kardeşimizin bize verdiği armağan, şimdiye
kadar aldıklarımın en anlamlısı olmuştur.
Bakın, taze bir bahar günü, sabahın en erken saatlerinde yaptığım Babıâli gezisinden nerelere
geldik…
Gezdim, gördüm. Duygularımı anılarıma, anılarımı duygularıma katıp bir şeyler yazdım. Eğer
bir gün Babıâli tarihini yazmaya kalkışan gençler olursa, benim tespitlerimi diğer meslektaşlarımla
karşılaştırarak yazmalı. Onlardan geçmişle ilgili bilgileri alacakları gibi, benden alacakları da
olacaktır. Nankör hafızam beni bazı isimler ve mekânlarda şaşırtmış olabilir. Önemli olan doğruyu
bulabilmektir.
Gördüğüm gazete binalarının mahzunluğu, caddelerin, sokakların hüznü, sabahın mahmurluğu,
yazarların ve gazetecilerin yokluğu adeta Babıâli'nin bittiğini söylüyordu bana… Terk edilen Babıâli,
acaba her sabah uyandığında bizim gelmemizi mi bekliyor?..
20'li yaşlardan, 70'li yaşlara ulaştığım mekânımız, şiirin son satırında İbrahim'in dediği gibi "O
da isminle tatmin oluyor" galiba…
Allah vere de, onun da ismini değiştirmeseler…
HER NE OLURSA OLSUN,
KİM NE YAZARSA YAZSIN
UNUTMAYIN Kİ;
ANLATILANLARDA DA,
YAZILANLARDA DA
EKSİK KALABİLİR.
AMA YAŞANAN DA ASLA…
(BİTTİ)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ENGİN KÖKLÜÇINAR Arşivi