ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

Kırk Ambar TERKEDİLEN BABIALİ HER SABAH UMUTLA O GÜNLERİN İNSANLARINI MI BEKLİYOR… (5)

Hemen geri döndüm. Otoparka sırtımı çevirdim, sokağa girdim. Karşımda Türk basınında
devrim yaratan Sedat Simavi'nin Hürriyet'i… Şimdi turistik eşya satan bir bina. Pek bakamıyorum.
Gerçi bina da bana bakmıyor. O rölyef yok. Ustalardan kimse yok. Arkadaşlar dersen, onlar da yok. Ne
acıdır ki, bu reformist gazetenin burada yıllarca bulunduğunu belirten bir tabela, bir yazı bile yok. Ya
belediyenin ya da mesleki kuruluşlarımızın kabahati. Belki de Hürriyet gazetesi sahiplerinin…
Geriye Nuruosmaniye'ye dönmek istedim. İlk köşede noter mi, savcı mı, ismini Sabit Bey diye
hatırladığım tanınmış bir şahsın muhteşem binası. Karşı köşede ise, gazete bayii Abdullah'ın barakası.
Hemen arkasındaki dükkanda şair İbrahim Minnetoğlu'nun kitabevi…İlk sol köşede Atatürk'ün manevi
kızı rahmetli Ülkü'nün bilmem kaçıncı eşi Kemal Doğançay'ın Doğançay İşhanı vardı. Akkan'la bizim üç
kişinin bir arada durması mümkün olmayan, üçgen şeklindeki ilk büromuz. O zamanki ifadesiyle
yazıhanesi… Kalkınan Köylü'yü orada hazırlıyorduk. Büromuz küçük fakat inancımız büyük… Aynı
binada hem Anadolu Ajansı, hem avukat büroları, hem de bizim yerimiz. Sonra yıllar geçti, Anadolu
Ajansı binanın tamamını satın aldı ve modaya uyarak Babıâli'yi terk edip, Topkapı'ya gitti.
Nuruosmaniye Caddesini adımlıyorum. Sağda saray gibi girişiyle Benice Han var. Son Telgraf ve
Gece Postası'nın sahibi Etem İzzet Benice’nin işhanı.
Ya şehidimiz Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Çetin Emeç ile Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti'nin eski Genel Sekreteri ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Leyla Tavşanoğlu'nun babası Selim
Ragıp Emeç'in Son Postası…
Kapalıçarşı'ya doğru yürüyoruz.
Abdi İpekçi ile şaha kalkan Milliyet'in Babıâli'deki son binası. Bu da tıpkı Hürriyet gibi turistlere
yönelik lüks bir yer olmuş. Üst katı da şimdi ünlü Nar Lokantası. Ve hemen arka sokağında Kemal
Ilıcak'ın Tercüman'ı…
Sakın Şevket Rado'nun Hayat'ını unuttum sanmayın. Bizim Basın Müzesi'nin arkasına dayanmış
Hayat ve Ses’in binasına baktım. Vallahi kağıt deposu mu, bir şirketin yönetim merkezi mi anlamadım.
Durup aptal aptal bakınca, güvenlikteki adam kim bu moruk sabah sabah dedi içinden herhalde ki,
ters ters baktı bana… Ürktüm…
Sonra Son Havadis'in sokağına giriyorum. Yani Şerefefendi Sokağına... Mustafa Özkan'ın
kulaklarını çınlatarak. Orası da işhanı. Bir sürü atölyeler, kuyumcular, turistik eşya yapımcıları. Aklıma
Mithat Perin’in, Ali Hendekçi'nin Ekspres'i geldi. Bu sokak bereketli bir sokak. Son Telgraf ve Gece
Postası’da var. Var, var da ne tabelaları var, ne de orada bunların ruhu... Tabii her taraf otel,
pansiyon, kafe…
Bir saate yakın zamanda dolaştım Babıâli'yi yalnızken o kadar güzeldi ki… Aklımda kalan binaları
seyrettim. Kimi aynı sevgiyle baktı bana, kimi hiç aldırmadı, bir çoğu da mahzun, sıkıntılı ve hüzünlü.
Bir baktım, saat 07.11 kalabalıklar artmaya başladı.
Sıkılıyorum. O sakin ve namuslu günleri arıyorum.
Biliyor musunuz? Benim Babıâli'de derin izler bırakmış ustalarımızın, meslektaşlarımızın çalıştığı
bu gazete binalarının önünden geçerken içim sızlar. Sanki o taş, o tahta yapımı bina, beni tanıyor gibi
geliyor bana. Canlanıyorlar da, niye bizi bıraktınız gibi mahzun bakıyorlar. Yıllar geçtikten sonra
vücutta, tende ve kafada buruşuklukları örtmek için makyaj yapılsa, kıyafetler değiştirseler bile; eski
iki sevgilinin hangi yaşta olursa olsun karşılaşmasına benziyor. Bir yürek çarpıntısı, bir merak…
Kim bunlara kıydı. Ve hiçbir akıllı adam, bizi uyarmadı. Oralara geçmişi bize anlatan bir tabela,
bir işaret koyamadık…
Gerçi şimdi koysak, neye yarar. Kim sahiplenir. Herkesin derdi kendine… Bu gazetelerden, bu
binalardan, bu sokaklardan kimler geldi, geçti. Sökülen kapılara, yıkılan dekorlara, çöplüğe giden

gazetelere, kırılıp sökülen masalara, en iyi arkadaşımız daktilolara neler oldu. Ve o saygın ustaların,
üstadların anılarından ne kaldı.
Atmosferde dolaşan ses dalgalarının kaybolmadığı yönünde bazı görüşler var. Gülmeyin. Bir
yerlerde okumuştum. Büyük devlet adamlarının, ünlü sanatçıların, müzisyenlerin seslerini
atmosferden ayıklayıp, geçmiş ile ilgili değişik bir yorum yapabilme çalışmaları varmış. Olur mu, olur.
Biz bu dünyaya veda ettikten sonra, gelecek nesiller bu kolaylıktan yararlanıp, meraklarını giderirler.
Tabii niyetleri varsa…
(Devamı haftaya)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ENGİN KÖKLÜÇINAR Arşivi