ESRA KANTAR

ESRA KANTAR

İki öykü, 3 şöhret

Tesadüf  be ya…

Olur mu olur… Hayat bu…

Kimi zaman kendi şansınızı yaratırsınız kimi zamanda bir tesadüf önünüzü açar…

İki öyküden size hangisi yakındır, elbette karar sizin…

Kendi şansınızı mı yaratacaksınız, yoksa tesadüflerin size tanıdığı şansı mı?

Aslında bir prof. öyküsünde hem kendi yarattığı bir şansı ve sonucunda ürettiği azmi hem de bir hizmetlinin tesadüfen yakalandığı şansı kendi akışında nasıl değerlendirdiğini göreceğiz.

Sonra bir iyilik kabadayılığı ile gelen şansla yakalanan şöhretin öyküsünü okuyacaksınız…

Yani 32 kısım tekmili birden bir öyküler zinciri...

Buyurun önce  prof.’un öyküsünü okuyalım..

xxx

Yıl 1958…Gencecik bir gazeteci…

Haber yapmak üzere, yeni kurulan Eskişehir Akşam Yüksek Ticaret Okulu’na gitti. Kapıda bekçi vardı. Kartını uzattı, müdürle görüşmek istediğini söyledi. Bekçi kartvizite baktı, dikkatle baktı, sonra kim olduğunu, adını ve işini sordu. Genç gazeteci vaziyeti anlamıştı, bekçi okuma yazma bilmiyordu. Haberine dahil etmek için bekçinin adını not defterine kaydetti, Ahmet Yuşan’dı.

--Genç gazeteci hem haberini yaptı, hem de okula kaydoldu. Eskişehir Akşam Yüksek Ticaret Okulu’nun ilk kayıtlı öğrencisi oldu.

--Bu mütevazı okul, önce iktisadi ve ticari ilimler akademisine dönüştü, sonra Anadolu Üniversitesi’ne dönüştü. Yıllar yılları kovaladı… O genç gazeteci, azimle okulda çalıştı.. bir sürü akademik unvan aldı ve sonunda prof. olarak ile Anadolu Üniversitesi’nin rektörü oldu.

xxx

Birde bu öykünün O gazeteciyi karşılayan bekçisi vardı…

Bekci Yuşan görevine bağlı ve dikkatli bir kişiydi..

Ömrü üniversitede geçen Ahmet Yuşan’ın yaş haddinden emekliliği geldi. Rektör, bu emektarın emeğine büyük saygı duyuyordu. “İstersen kal” dedi. Ahmet Yuşan’ın gözleri parladı. Kendisi okuyamamıştı ama, on binlerce öğrencinin diploma almasına, meslek sahibi olmasına şahitlik etmişti, bu üniversite onun hayatının anlamıydı. Rektör “istersen kal, rektörlük senatosunda çalışmaya devam et” dedi. Senato odasının anahtarını Ahmet Yuşan’a teslim etti.

Yuşan 81 yaşına kadar çalıştı,

81yaşındaki Yuşan oradaki akademisyenlerin babası, öğrencilerin dedesiydi, üniversitenin adeta sembolüydü, olmazsa olmazıydı.

Son nefesini verene kadar üniversitede mesai yaptı.

Rektör kendi elleriyle Ahmet Yuşan’ın yüzünün kalıbını almıştı, kendi elleriyle büstünü yaptı, tören düzenledi, üniversitenin tüm akademik kadrosu hazır bulundu, okuma yazma bilmeyen bekçi-odacı Ahmet Yuşan’ın büstünü üniversite senatosunun girişine dikti.

 xxx

 Elbette bu iki şans faktörünün dünyada örneği yok…

O rektör; Mustafa Kemal aydınlanmasının vücut bulmuş hali, daima ilham aldığımız, yurtsever, insan sever, Profesör Yılmaz Büyükerşen’di.

xxx

Bu alkışlanası hayat öyküsünden sonra gelelim ikinci perdeye…

Perdeye diyoruz çünkü bu kez şans eseri şöhreti yakalamış bir aktörü anlatacağız…

İyilik için yaptığı bir kabadayılığın getirdiği şans onu beyazperdenin  kötü adamı yapmış ama yüreği sevgi dolu bir insan olarak nam salmış biri..

Bu öyküde şöyle;

xxx

İki yaşında iken, babası Hamza Bey'in ölümü üzerine annesi Nefise Hanım ile birlikte İstanbul'a taşındı. Ailesine yardım etmek için okuldan ayrıldı ve çeşitli işlerde çalıştı. Bunların arasında hamallık, tezgâhtarlık sayılabilir. O dönem aynı zamanda boksörlük de yapan Taş, 1947 yılında İstanbul ve Türkiye ikinciliğini kazandı. Yine o yıl askere gitti ve üç yıl askerlik görevini yaptı. Askerden dönünce Cankurtaran’da bir iplik fabrikasında çalışmaya başladı.

Erol Taş’ın sinemaya girişi de o sıralarda oldu. Sinemaya tesadüfi girişini şöyle anlatır sanatçı: "Lütfi Akad o bölgede bir film çekiyordu. Biz de işten kaytarıp çekimleri izliyorduk arkadaşlarla. Günlerce süren çekimlerden birinde mahallede oturan birkaç serseri, film ekibine musallat olup onları rahatsız etmeye başladı. Film ekibini korumak için birkaç arkadaşımla birlikte, serserilerle kavgaya giriştik ve Lütfi Bey'in yanında onlara bir güzel dayak çektik. Serseriler toz oldu tabi. Lütfi Akad daha sonra haber göndermiş bana, 'Bir kavga sahnesi var, gelsin oynasın' diye. Böylece sinema hayatım başladı. Filmdeki rolümü diğer yönetmenler de beğendi ve ardı ardına teklifler gelmeye başladı."

xxx

Erol Taş hayatının büyük bölümünü Cankurtaran’da açtığı mütevazi kahvehanesinde geçirdi...

Kahve bölgenin gençleriyle doldu taştı. Bugünlerde yok…

Kahvehanede Erol Taş ile birlikte yıkıldı gitti.

Ama demli çayları hala damaklarda…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ESRA KANTAR Arşivi