Zekea ve algı
Zekea çözümlemedir. Akıl yürüterek, önce beyni çalıştırarak karşılaşılan sorunlara çözüm üretmektir. Beyin değirmeninin sabit taşı üzerinde döner taşın devri daim etmesine akıl, elde edilen ürüne de düşünce denir. O elde edilen düşüncenin sorunlara karşı çözüm üretmesi de zekea. Zekea ile algı arasında bir ilişki var. Algılar sağlıklı değilse, zekea doğru çözümler teklif edemiyor.
Bir kitapevinde hikeaye ve roman yazarı bir edebiyatçı hanım, Japonya gezisi yapmış, intibalarını dinleyenlerine anlatıyordu.
Xxxx
Farklılıkları anlatıyordu, hayret ettiklerini, şaşakaldıklarını, bize benzemeyen yanlarını anlatıyordu. Ama anlattığı yaşama biçiminin bir başka medeniyet olduğundan hiç söz etmedi. Dünya üzerinde beş büyük medeniyetten biridir Japon medeniyeti. Kendine özgüdür. Özellikleri var ve o özelliklerden vaz geçmez. Orayı ziyaret edenlerin dikkat çektikleri bir durum var. Tokyo o özelliklerinden uzaklaşıyormuş. Çok fazla ziyaretçi alan bir şehir, her gelenden etkileniyor elbette. İnsanları münasebetler değiştirir. Şehirleri ve milletleri de. Değişmek istenmiyorsa,başkalarına kapıları, pencereleri hatta bacaları bile kapatmak gerek.
Değişmek kaçınılmaz.
Xxxx
Hanım edebiyatçı konuşmasının sonunda soruları cevaplandırıyordu adet olduğu üzere. Edebiyatçı, eğitimli, hikeaye ve roman yazmakta başarılı bir hanımdı karşımdaki. Muhataplarına hitap ediyordu anlaşılmak, duygularını paylaşmak maksadıyla. Konuşmasını da, dinlemesini de biliyordu. Onun da bir zekea niteliği vardı. Uzaktan bakıldığında mükemmel olduğu düşünülür.
Bir hanım, üniversite eğitimli, mühendislik eğitimli bir hanım ona bir soru sordu.
-Türkiye’de Ertuğrul Faciasını konu alan bir film yapıldı. Japonya’da da sizin orada bulunduğunuz zaman diliminde bu filmin gösterimde olması gerekiyordu. Rastladınız mı? Japon kamuoyunda Ertuğrul Fırkateyni faciası ile ilgili bir şeye rastladınız mı?
Cevap beni hemen ruh ve davranış bilimlerinin verilerine götürdü.
Xxxx
Edebiyatçı hanımın verdiği cevap şöyle oldu.
-Efendim o geminin batma sebebi birinci kaptanın inadı, ona hava raporu verilmiş ama, o ‘Ben Padişahıma söz verdim. Yola devam edilecek’ diye diretmiş.
Sorulan soru ile alakasız bir cevaptı. O konuda bir bilgisi olduğunu göstermelikti. Görüş de yanlıştı. Çünki gemi giderken değil dönerken batmıştı.
O başarılı, romancı, hikeayeci, eğitimli hanımefendinin zekea niteliği hakkında yeterli bilgi sahibi oldum.
Algı düzgün olmayınca zekeanın niteliği düşüyor. Hanım konuşmacı sorunun hangi maksatla, neyi öğrenmek amacıyla sorulduğunu doğru algılayabilseydi, o soruya çözümlemeci bir cevap vererek zekeasının niteliğini daha yüksek gösterebilirdi. Belki de zekeası yüksek nitelikli olabilir. Ama bir şartı var. Öncelikle algının sağlıklı, nitelikli olması gerekiyor.
Demek oluyor ki zekeanın niteliğini belirleyen bir çok amil var. Algı da bunlardan biri.
Zekea ölçümleri yaparken muhakkak surette algı niteliği, idrak ve telakki niteliği de ölçülmelidir. Tek başına zekeayı ölçümlemek neredeyse imkeansızdır.
Xxxx
Beyin, onun faaliyeti akıl, çözümleme gücü zekea ve beynin akıl etmek için üretimde kullandığı veriler, duyumlar, algılar, sezgiler, hissedişler, intibalar sağlıklı değilse insanın sağlıklı bir mental şahsiyeti olamıyor.
Öngörüler, inanışlar, kabuller, yaşama biçimi, yaşama biçimini belirleyen maddi iklimler insanın ruh yapısını, manevi kişiliğini oluşturan unsurlardır.
İnsan bir karmaşık makine. İnsan tüm bilimlerin incelediği bir meçhul. İnsan bir yaratılan. Kul. Değişik pencerelerden bakılabilir. İnsanı insan yapan beyin, akıl, zekea sahibi oluşudur.
Var olan her şey öncelikle canlı-cansız olarak ayrılır. Canlılar da hayatlılar, ruhlular ve akıllılar olarak sınıflanır. İnsan akıl sahibi bir yaratıktır ve akıl etmek yani sorunlarına çözümlemeler yapmak, yani zekea sahibi olmak mükellefiyetindedir.