CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

Yolcu / PANTOLON ... (2)

Uzatmayalım; horoz öttü,  müezzin ''Namaz uykudan hayırlıdır!'' dedi;  sabah oldu... 
Gün karardı, akşam oldu.  Tekrar sabah oldu.. Öğleden sonra  semtimizin  ağır  terzisine  gittim. Kumaşı tezgaha koydum.  Karısı  ;
-Çağırayım abi ,dedi. Telefon etti: 
-Hemen gel.Abi geldi,dedi.
Bu ''Hemen gel. Abi geldi.''  sözü  bende  iyi bir algı bırakmadı.  Duruma bakılırsa uzun süre hakkımda konuşulmuş , karar gerekçeli olarak tezgaha  konulmuştu..
Böyle düşünürken, terzi içeri girdi. Gözleri mercimek tanesi kadar küçük , feleğin sillesinden  geçmiş, hesap kitap adamı olduğu  her halinden belli şişmanca bir adamdı. Seksenlere merdiven dayamış görünüyordu.Ununu elemişti ama  eleğini asmaya niyeti yoktu.   Hesabı hanımı değil, kendi kesiyordu. Kırk yıllık bir tanıdık gibi beni kafa kola aldı;
-Ooo, hoşgeldin hemşerim,dedi  sesi titreyerek...
-Hoşbulduk, dedim.
- Kumaşlar  nerede ?..Kumaşları ver,dedi. 
Ben  her ihtimale karşı iki kumaşı iki ayrı poşete koymuştum. Fiyat uygun olmazsa sadece birini verecektim.. Erken davrandım:
-Kaça yapacaksın hemşerim ! dedim.
Terzi  duymamazlıktan geldi. Gözü elimdeki diğer poşetteydi. 
-Kolay ! Hele sen diğer kumaşı  da ver ,dedi. 
''Kolay'' kelimesi  bu durum için pek manidar olmamasına rağmen ''diğer  kumaş'' nasıl olduysa,poşetten çıktı ,tezgahın üzerine atlayıp,yayılıverdi.
Kumaşı iştahla okşayan ustanın ,burun kanatları heyecanla titredi.Gülerek ağzını büzdü. Elini sürdü ,okşadı, avuçladı. Sonra kararını verdi,kumaşı   toplayıp tezgahın altında bir yere attı.
Sonra boynuna atmış olduğu  şerit metresiyle   bacağımı, baldırımı, basenimi, göbek çevremi velhasıl her yerimi  ölçtü. Yetmedi,tahta cetvel ile izdüşümümü aldı. Ölçüler  hanımı aracılığıyla defterde kayda  geçti. Defterin aynı sayfasına telefon numaram  da kaydedildi.    
Bu iş de bitince  arada bir boşluk oldu,terzi  mercimek gözlerini üzerime sabitledi ;
-Çay söyleyeyim hemşerime! dedi.  Kıvrandım: 
-Akşam çay olmaz usta ,dedim. Kaça dikeceksin sen onu söyle!  dediğimde  ciddileşti. 
Yeşilçam' a  çok hizmet ettiğini anlatmaya başladı. 
Hikayesine göre  atmışlı yıllarda Beyoğlu'nda başlamış terziliğe. Meşhur bir tüccar terziymiş o zamanlar...Burada ünlü kişilere çok  takımlar  dikmiş...  Yaşlanınca  takım dikmeyi bırakmış, pantolona başlamış... Dükkanı buraya taşımış... Hikaye oldukça uzundu...
Noktayı koyunca , gene sordum:
-Borcum nedir  usta ? Terzi;
-Borcun... borcun... Borcun yüz elli lira olur değerli hemşerim , deyince, tansiyonum fırladı.
-Ne? Ne yüzellisi?.. Üsküdar'da elli lira dediler ben yaptırmadım... diye tepki verdim.
-Sayın hemşerim, bana ne kalacak ki bundan otuz kırk lira kalır kalmaz,dedi.
-Bir pantolon mu  yüzelli lira? dedim.
-Tabi ,bir  pantolon! dedi...İstersen para verme...Bana bir şey kalmayacak ki... 
Uzatmayayım. Adam pantolonu başkasına diktirecek ,kendisi de komisyonunu  alacaktı. 
 Böyle usta  seramoni  karşısında  ne yapabilirdim ki?.. Yorgundum. Teslim oldum...
 Karı-koca terziyi geride bıraktığımda semtimize   yağmurlu  bir akşam çöküyordu .  Bir takım yorgun ,kederli ve ıslanmış insanlar başları eğik  evlerine gidiyorlardı.
Yorgun ve kederliydim.Üstelik inceden inceye yağan yağmurda ıslanıyordum.Pazarlık yapamamıştım ve  A ve B planlarım suya düşmüştü.
Kendi kendime, bir daha bu terziye kumaş getirirsem arap olayım, dedim.
Hiç bir yazımı  beğenmeyen,beğenmemekte ısrarlı kadim arkadaşım Muzaffer , varsın gene ağzını büzsün, yazımda derinlik bulmasın,  küçümseyerek  şöyle bir bakmakla yetinsin, vallahi  olay böyle oldu...
(Bitti)

 

<