İBRAHİM GÜLEÇ

İBRAHİM GÜLEÇ

YE KÜRKÜMYE

Hoca bir gün Akşehir' de düğün davetine gider 
Düğün sahibi çok zengin, Hoca da pek münasip der 
Hoca günlük urbasıyla teşrif etmiş bu düğüne 
Hoşbeş etmek şöyle dursun yemek de gelmez önüne 
Hoca bekler sabırla, bakar etrafa boşuna, 
Eski hamama eski tas, olanlar gitmez hoşuna 
Ne düğün sahibi bakar, ne de ilgilenen biri 
Pişmanlık duymaya başlar gelip girdiğine içeri 
Konuklar neşe içinde çala kaşık yemek yerler 
Hocaysa bu harekete kızar bir hayli içerler 
Buncacık insan içinde Hoca bir başına kalır 
Hemen kalkar oracıktan evine doğru yol alır 
Hışımla girer evine, şöyle giyinir, kuşanır 
Başına takar sarığı, sırtına kürkü döşenir 

Tekrar gider o düğüne herkes kapıda karşılar 
Ne zengin, kalır ne fakir, Hoca'yı dil ile sular 
Oturturlar baş köşeye aman Hocam buyur diye 
Hoca deminki Hoca der, öyleyse bu ikram niye 
Öyle bir sofra kurarlar ki her şeyin en iyisi var 
Hoca aldığı lokmayı buyur eder kürke sunar 
«Ye Kürküm Ye» der durmadan, ağzına atar sonradan 
Görenlerse merak eder sebebini sorar Hoca'dan 
Hoca der demin de geldim, üstümde gündelik urba 
Hiç kimse ilgi duymadı, köşede kaldım ben burada 
Şimdi ise giydim kürkü, başıma taktım kavuğu 
El etek öpen çok oldu, yedik kızarmış tavuğu 
Olup biteni anlarlar, bir hayli mahcup olurlar 
Keramet kürkte, kavukta, yemeği de yesin bunlar. 

<