İSKENDER ÖZSOY

İSKENDER ÖZSOY

ÜSTÜ KALSIN

Üstüne Güneş Doğmayanlar

Sabahları sesini duymaya alıştığımız seslerdendi Fikri’nin sesi. 

Yıllarca onun sesini duymayı bekledik; tıpkı sütçünün sesini duymayı bekler gibi.

İstanbul’da o yıllarda sütü sokaklarda ellerinde güğümleri, seyyar sütçüler satardı.

Sesini duymayı beklediğimiz Fikri genç bir müvezziydi, yani seyyar gazete satıcısı.

Fikri, sokağın başında uzunca bir “yazıyooor” çektikten sonra günün “havadis”lerini okurdu gazetelerden.

Arkadan o yılların gazetelerini sıralardı Hürriyet, Yeni Sabah, Cumhuriyet,  Akşam diye.

Bir sokağa girdi mi, gazeteleri ahşap evlerin cumbalarına bıraka bıraka gider, sesini duyup kapıya çıkanlara gazetesini elden verip yoluna devam ederdi.

İkinci sokağın başında yeniden uzunca bir “yazıyooor”  çeken müvezzi Fikri  gazeteleri bitirdikten sonra kaybolurdu ortalıktan.

Onu bir daha ancak ertesi sabah görebilirdik.

Eskiden müvezziler sadece sokaklarda değil, her yerdeydi.

Trende vapurda, istasyonlarda, iskelelerde.

Koltuğunun altına yerleştirdiği matris kartonunun içine sıraladığı gazeteleri kar kış demeden satan müvezzilerin üstüne asla güneş doğmazdı.

Tan ağırken büyük dağıtıcıların ve gazete matbaalarının önünde genç, ihtiyar bir müvezzi ordusu bekleşirdi.

………..

Uzun yıllar önce İstanbul’da öğleden  sonraları piyasaya verilen “akşam gazeteleri” yayımlanırdı.

Hergün, Son Posta, Ekspres, Son Saat o yılların önemli akşam gazeteleriydi.

Bu gazetelerin okuyucuları pehlivan tefrikalarının tiryakileriydi.

Akşam gazetelerini satan müvezziler daha çok iskelelerde, Sirkeci ve Haydarpaşa garlarında ve meydanlarda konuşlanırdı.

Bu müvezzilerin kendileri göre haber anlayışları vardı.

“Cinayeti yazıyor…” diye yeri göğü inlettikleri gün, mesela, siyasetteki önemli gelişmeler ya da İstanbul Boğazı’nın buzlarla kaplanması onları hiç ilgilendirmezdi.

Koltuklarının altındaki matris kartonu, ikiye katlanmış bu kartonu omuzlarına bağlayan kayış ve iki cepli önlük müvezzilerin üniformasıydı.

Gün geldi, toplumdaki ve gazetecilik iş kolundaki hızlı gelişme ve dağıtım şirketlerinin kurulması müvezzilik sistemini öldürdü.

Mesleğini seven müvezziler yeni sisteme ayak uydurmak için direndiler, ama yenildiler. 

Bazı genç müvezzi heveslileri de Milliyet’in Cağaloğlu’ndaki binasının arka sokağında Milliyet ve Tercüman’ın akşam baskılarının gelmesini beklerken tükenip gittiler.

YİNE BİZİM GAZETE HAKKINDA

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin gazetesi BİZİM GAZETE hakkında düşüncelerimi bundan önceki ÜSTÜ KALSIN’da yazmıştım. 

O yazıya bir ek yapmak istiyorum bugün.

BİZİM GAZETE başarılı bir STK gazetesiydi. 

Rahmetli Nail (Güreli) Ağabey’in yakıştırmasıyla patronsuz gazete.

Sözü dolaştırmaya gerek yok.

Türkiye’de onlarca iletişim fakültesi var.

BİZİM GAZETE bu fakültelerde tez ve doktora düzeyinde çalışılması gereken bir gazetedir.

Kanımca gazetenin 10 Haziran 1995 tarihinden başlayarak kapandığı 9 Haziran 2018 tarihine kadar yayımlanan 7538 nüshası içeriğiyle, yazarı, çizeri ve çalışanlarıyla ele alınmalıdır.

…………..

Bugünün ÜSTÜ KALSIN’ını iki büyük Babıâli yalanıyla bitiriyorum:

1)Yayına asla karışmam. (Gazete ve TV patronu)
2) Patron benim yazdıklarıma, söylediklerime karışmaz. (O patronun yazarı, yorumcusu)


                                                                    

TÜRKÇENİN KATİLLERİ

Bu başlık 24 Şubat 2019 Pazar günkü Sabah’ın Günaydın ekinden. “İşi yokuşa sürdü.”nün dublajcası. Tıpkı sevgili yapmak, bekleme yapmak, tavır yapmak gibi. Bu başlığı kim attıysa, muhabirinden GYY’ye kadar, yatacak yerleri yok. Daha fazlasına yazsam, korkuyorum kantarın topuzunu kaçıracağım, başıma iş alacağım. Onun için “Allah bu başlığı atanı bildiği gibi yapsın. Babıâli’de meslektaş içine çıkarmasın.” diyorum. 

 

<