CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

TUZCU

 Dediğine göre,bu külahını ense köküne  kadar indirmiş bu göbekli marul  , bir zamanlar burada; yani Üsküdar’da , Üsküdar  rıhtımına yakın bu  mahalde tuz satarmış. Şimdi emekli olmuş ve  Çiçekçi’deki evine gitmek için durakta   otobüs  bekliyor...

Daha önce sahilde; yani  şurada   sırt sırta  ve üst üste yığılmış  dükkanlar varmış...

  Rahmetli nenemin dediği gibi bu dükkanlar  “et etin üstünde”  ve  önleri  “iğne atsan yere düşmez” derecesinde kalabalık   imiş...

Dükkanlar gidince tabi, tuzcular da gitmiş...

-Şimdi,  diye sordum. Emekli tuzcu  sivilceli burnunu   kaşıyınca sivilcesi kızardı ;

-Şimdi yok. Şimdi fabrikalar işliyor, dedi.

Şu bir gerçektir; tuz hayatımızın vazgeçilmez bir  nesnesi bir yandan; diğer yandan da hayatımızdan uzak tutmaya çalıştığımız bir zehir...

Şimdi bu adamın sattığı bu zehir nesnesiyle boyun beraber günaha ve  ,vebale girdigini kim söyleyecek?

Bu adam mutfaklara , sofralara  tuz tevziatı yapmış ve bir çok kişinin  böbreklerinin iflas etmesine , tansiyonlarinin , yükselmesine,beyin kanamasi geçirerek felç olmalarina , bunamasina ; adını burada saymaktan imtina ettiğimiz türlü hastalıklara duçar olmasına ; giderek çoklu organ yetmezliği sebebiyle bir çok masumun kabristana nakline sebep olmuş bir kişidir.

Anladığım kadarıyla torba gibi olmuş  geniş beresiyle yüzünü soguktan saklamaya çalışir gibi yapan bu adam, tuz mağdurlarının yakınlarının  öç alma kalkışmasindan korkuyor. Nitekim benimle  konuşmaya başlamadan önce memleketimi sordu. Yabancı olduğumu anlayınca “tuzcu” olduğunu söyledi.  Hatta komşusu hemşerimmiş.   Çok iyi insanlarmış vesaire...

“ Hey! Bak buraya... Gel de kafamdaki bu külahını anlat , masumiyetini !  Ben kül yutar miyim? Kaçın kurrasıyım ben?

Üç kuruşluk kazanç uğruna kaç kişiyi süründürdün, öldürdün , dedim içimden.

Adamda en küçük  pişmanlık belirtisi  görmedim.  Hani sorsam;

-Yeniden doğsan  ne olursun , diye sorsam , eminim gene;

-Üsküdar da tuzcu olurdum , diyecek...

 

Üç “beyaz”dan uzak durun bana sorarsanız. Başımıza gelenler hep bu meretlerden ; un , şeker ve tuz...

Bir de bu insafsız tuzculardan... Ben ona durakta rastladım. Çiçekçi’ye kadar birlikte gittik. Otobüsten indikten sonra aceleyle aşağı sokağa doğru yürüdü...

Bir daha rastlaşmamak dileğiyle  ben de kendi sokağına doğru yürüdüm.

 

 

 

 

 

<