RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Sınırlar

Sınırlar, yani çerçeveler, had, hudud. Öyle çok sınır var ki hayatta saymakla bitmez.Öncelikle insan olarak sınırlıyız. Bir insanın olabilirliği belli sınırlarda biter. Tohumun da, sınırları var. Bir tohum için olabilirlikler bellidir. Ya çürür, ya toprağa atılır. Atıldığı  toprakta  onu bir kuş gagasıyla laıp gider. Ya da torakta kalır bir süre. Toprak tuzlu olduğu için yanarak çürüyebilir. Toprak susuz olduğu için susuzluktan çürüyebilir, ya da toprak elverişli ise filizlenir. Filizlendiğinde olabilecekler yine sınırlara mahküumdur. Adını ne koymuşsak o filizi, başağı, çiçeği meyveyi verecektir. Yapraklarının şekli sınırlı, rengi sınırlı, duracağı meyvenin şekli, rengi tadı sınırlıdır. Meyve olduktan sonra olabilirlikleri yine birkaç kalemde özetlenebilecek kadar sınırlıdır.

Xxxx

İnsanın da anne-babası bellidir. Anne-babadan bir çok özellik, fıtrat, gen almak durumuyla sınırlıdır. Anne-babanın vereceği genler, fıtrat özelliklerinden başkası olamaz yeni insan. Hem başkadır, bireysel kılan özellikleri vardır, hem aynıdır, genlerinden alındığı kişileri aksettirecektir. O anne-babanın şartlarıyla sınırlanacaktır çocuk. Hatta o mahallenin, hatta o yerleşim biriminin insanı olacaktır. Yayla çocuğu başka, dağ çocuğu başka, ova çocuğu başka, sahil çocuğu başka sınırlar içinde kişilik geliştirecektir. Bir insan sahilde yaşadığı halde dağ insanının ya da aksi sınırların içinde yaşayamayacaktır. Konuştuğu kelimeler, dil, tavır, eda, davranış, düşünüş kalıpları hep kendi şartlarıyla sınırlıdır.

Xxxx

İnsan sınır içinde sınırlarla çepeçevre kuşatılmış yaşarken, öylesine eblehtir ki, kendi kaderimi kendim belirlerim gibi saçmalıkları düşünür. Sadece anne-baba, il,ilçe, mahalle değil, sadece dağ, ova, yayla, sahil insanı olmak da değil. Hangi vatanda, hangi milletin bireyi ise insan, o milletin, o vatanın, orada konuşulan lisanın sınırlarıyla da sınırlıdır. Kıta insanı, kara insanı, yarımada, ada insanı, dağlarla çevrili ülke insanı, açık arazilerden oluşan ülke insanı kendi sınırlarında düşünür ve yaşar. Sınır içinde sınır ar.

Xxxx

Cinsiyet sınırı, hangi yaşta olunduğu sınırı, hangi meslekte olunduğu sınırı, hangi mevkide olunduğu sınırı, hangi kültür, hangi mali durum, hangi eğitim düzeyi sınırları vardır. İnsan hayatı sınırlıdır. Sınırlar içinde sınırlı. Hiçbir insan ilelebed yaşayamayacaktır. Ölümle sınırlı insan. Bütün bu sınırlar içinde yaşarken birileri birilerine, yaşlılar gençlere, hocalar, muallimler, öğretmenler öğrencilerine, anne-baba, ebeveyn çocuklarına ‘haddini bil, haddini aşma’ uyarısında bulunur.

xxxx
Bir zamanlar bir toplantıda, general rütbesinde askerlerinde bulunduğu bir toplantıda konuşmacı ‘Herkes haddini bilecek, vali de, paşa da, doktor da, idareci de, sıradan insan da haddini bilecek’ dediğinde kıyametler kopmuş, rejim sorunu çıkmıştı ortaya. ‘Sen bir paşaya haddini bileceksin diyemezsin’ diye ayağını yere vura vura konuşan bir general vardı.
Konuşmacı sıkıyı görünce geri adım atmış, özürler dilemiş, sözlerine teviller aramıştı. Ben olsaydım. ‘Peki efendim, siz haddinizi bilmeyebilirsiniz, izin veriyorum’ derdim.

Xxxx

İşte insanlar böyledir. Sınırlar içinde sınırı yaşarlar ama azadelikten, özgürlükten, serbestlikten, hür iradeden, hürriyetten dem vurular. İnsan hep yanılgı içinde yaşamaya da sınırlıdır, maküumdur.
İnsanlar her istediklerini yapamazlar. Kimse onlara engel olmasa da, engel çıkarmasa da insan her istediğini yapamaz. Sınırları var.
Tiyatro oyuncusu ve yazarı, gazeteci Üstün  İnanç bir mecliste bana nasılsın diye sordu. Alışılmadık hareketler ve cevaplarımdan birini daha sergiledim. ‘Aşığım abi’ dedim.
O da bana hayretle sordu. Bu yaşta mı?
Evet dedim, osururken, uyurken, nefes alırken bu yaşta mı demiyorsun da aşık olunca mı bu yaşta diyorsun. 
İşin latifesi bir yana, demek sınırlar irfanımızda da var, ahlakımızda var, dinimizde var. Toplumsal genel kabullerimizde var. İnsan hayatında sınırları saymakla bitiremeyiz.

Xxxx

Kimliklerden ve o kimliklerin çerçevelerinden söz ettiğim yazılarımda da, sınır demeden, bu sınırların gerekli olduğunu altını çizdik.
Kimliklerimizi sağlam tutarsak, kimliklerimizin çerçevelerini belirgin kılarsak, davranışlarımızın ahlaki temellerini de yerli yerine oturtmuş oluruz. Düşüncenin namusunu kurtaran mantık, davranışların namusunu kurtaran ahlaktır. Peki ahlak nedir? İyi huy demektir ama, ahlak kimlik ve kimlik çerçevesi olması demektir.

<