RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Şimdi nerede o aslan yeleli

27 Mayıs ihtilali, inkılabı, darbesi olmuş. 10 yıl halkın desteğiyle seçilmiş ve yönetmiş insanlar

Yassıada’ya doldurulmuş ve önceden verilen kararlara gerekçe oluşturmak için muhakeme

ediliyorlardı.

Değerli gazeteci, rahmetli Şemsi Sılkım 31 Ocak 2010 tarihinde yazmış. Oradan istifade ederek

anlatıyorum.

Duruşmaları takip edip haber yapsınlar diye gazeteciler davet edilmişler. Ama Yassıada’da tutuklu

olanlarla aynı soy ismi taşıyanlar hariç tutulmuş. Dolmabahçe rıhtımına gelen gazeteciler Fenerbahçe

vapuruna alınmışlar. Daha önceden Milli Birlik Komitesi’nce verilen kimlik kartları dikkatlice

incelenmiş. Vapur hareket etmiş.

Vapurun uygun bir yerinde, yolculara tam haakim bir yerde bir kürsü kurulmuş. Kurmay Binbaşı

Orhan Erkanlı kürsüye çıkmış. Selam yok, hoş geldiniz yok, nasılsınız yok. Söze başlamış:

Sözlerim emirdir. Herkes itaat edecek. Soru sorulmayacak. Hiç kimse itirazda bulunmayacak ve

konuşma yasaktır. Sigara içmek, ayağa kalkmak yasaktır. Adaya birer kol aralıkla çıkılacaktır. Duruşma

sırasında da bu emirler geçerlidir. Aksi davranış gösteren motorla geriye gönderilecektir.’ Xxxx

Görüldüğü gibi tam bir ihtilal mantığı ve keyfiliği.

Ama o zaman Aslan değilse bile aslan yeleli insanlar vardı. Arka sıradan gür bir ses nara gibi kulaklara

ulaştı.

-Vapur kaptanı, hemen dur ve dön!

Herkes bilinç dışı arkaya dönüp sesin geldiği tarafa baktık. Deli Nazif lakaplı Nizameddin Nazif

Tepedelenlioğlu ayağa kalkmış, elini kolunu hükümran tavırlarla sallayarak konuşmasını

sürdürüyordu.

-Biz burada temerküz kampında değiliz.Kaptan tornistan yap ve bizi Dolmabahçe rıhtımına indir.

Vapura davet edilenler gazetecilik yapmak için buradalar. Ben bu şartlarda bir yere gitmem.Geri dön

hemen.

Arkasından Murat Sertoğlu da itiraza katıldığını, Nizameddin’in haklı olduğunu, onunla aynı

düşündüğünü söylemiş.

Xxxx

Kurmay Binbaşı bu kadar tepki karşısında tüm havasını kaybetmiş, koltuğuna oturmuş, durumu nasıl

kurtaracağını düşünüyor.

Erkanlı durumu toparlamak için şu sözleri söylemek zorunda kalıyor.

Sayın Nizameddin Nazif beyefendi, Lütfen sakin olun. Bu söylediklerim disipline halel gelmesin diye

bir hatırlatmadır. Purovasını yapmak için böyle konuştum. Sizin memleket ve millet için ne büyük

çalışmalarınız olduğunu bilenlerdenim.

Xxxx

Süleyman Nazif, Servet-i Fünun topluluğunun içinde anılan sanatçıydı. Servet-i Fünuncuların

mülayim ve yumuşak mizaçlı olmalarına karşın, Süleyman Nazif gözünü budaktan esirgemeyen,

doğru bildiğini her fırsatta ve her ortamda söyleyebilen bir edip olarak dikkatleri çekiyordu. Cenap

Şahabettin ile sıkı dost olmalarına rağmen Süleyman Nazif’in olaylara bakışı Cenap’tan farklıydı.

Nazif, her şeyden önce millî konulara daha fazla hassasiyetle yaklaşıyor ve memleketin ateşle

imtihanı dönemlerinde milliyetçi ve vatansever yazılara imza atmaktan çekinmiyordu.

9 Şubat 1919 tarihli Hâdisât gazetesinde siyah bir çerçeve içinde yayınlanan “Kara Bir Gün”

yazısı Süleyman Nazif’in cesur kaleminden dökülen satırlardan oluşur. Nazif, İtilaf kuvvetlerinin

İstanbul’u işgali ertesinde yazdığı bu yazının akabinde Fıransız generali tarafından kurşuna

dizdirilmek istenmiş ancak daha sonra diğer ittihatçı ve milliyetçi şair, yazarlarla birlikte Malta’ya

sürgüne gönderilmiştir

<