SARAYLAR VE İNSANLAR…
Değerli arkadaşlar, ulaşamayacağını bile bile İstanbul seçimlerine dair bu mektubu yazıyor, şahsi tarihime not düşüyorum.
Ben buraya, 1974’de geldim. Buralarda bir miktar dolaştıktan sonra, ayrıldım.
Şimdi 2019 yılının haziran ayı. Günlerden cumartesi. Gene burada, bir toplantı salonundayım.
Eskiden Üsküdar’dan buraya, bu toplantı salonuna yarım günde bile zor gelinirdi.
Marmaray ile Yenikapı’ya, oradan da buraya metro ile geldim. Mesai bitimiydi ve herkes evine dönüyordu. Oturan gençler yorgun yaşıma hürmeten kalkıp bana yer verdiler.
Düşündüm; vardı da yer verdiler . Ya olmasaydı neyi vereceklerdi? Doğrusu büyük şehir belediyeleri, otobüslere" yaşlı, sakat ve hamilelere yer veriniz” yazısını yazdırıp gençlere okutmayı başardığı için kalben tebrik ettim.
Eskiden otobüsler halk et et üstünde seyahat ediyordu. Bugün maşallah eski ulaştırma ve haberleşme bakanımız , yeni “belediye başkan adayımız “sayesinde envai çeşit araçla seyahat ediyoruz.
Eskiden buralar mezbelelikti. Harap idi. Buralarda garip insanlar yaşar , yıkık damlarda sefil baykuşlar öterdi.
Şimdi, her yer sarayla dolu.
Eskiden , yani bizim zamanımızda İstanbul’da saray belli başlı semtlerde bulunurdu. Şimdi maşallah her semtte bir iki tane bulunuyor .
Mesela ben bugün buraya gelirken yanlışlıkla belediye sarayına gitmişim.
Belediye Sarayının kapısındaki bekçi, gülerek , sen yanlış saraya gelmişsin. Sen halk sarayına gideceksin . Şuradan sola oradan sağa dön, AVM'nin orada tepesi kırmızı dolmuşları göreceksin. Ona bin, seni önünde indirir , dedi.
Dediği gibi yaptım, kendimi yokuş aşağı saldım...Sağlı sollu sıralanmış mağazaların türlü renkte yanıp sönen neon ışıklı tabelalarını seyreyleyerek tarif olunan menzile geldim. Orada gövdesi mavi, tepesinde horoz ibiğine benzer başlığı olan bir dolmuşa bindim.
Mütevazı denilebilecek bir miktar yolculuktan sonra halk sarayı önünde indim. Asansörle ikinci kattaki toplantı salonuna girdim.
Ooo baktım ki, her sınıf ve tabakadan halk yemeğe başlamış. İçeri de hamam gibi. Tavan nem ve sıcaktan terliyor.
Sıcakta terleye terleye asıl yemek olan yağlı yüzlü pirinç pilavı ile kavurmayı yedim. Şekerim var diye tel kadayıfa el sürmedim.
Yemekten sonra değerli konuşmacılardan biri, kontenjandan tesettürlü bir kadın milletvekili elinde bir mikrofon hem konuşuyor hem dolaştı, hem alkış topladı. Sayın milletvekili salondaki müstesna topluluğu övüp, alkışlarla gaza getirdikten sonra Sayın Binali Yıldırım'ı telefona davet etti ve “ Sayın Başbakanım” ifadesini kullandı.
Birden zaman kavramını yitirdim. Koptum. Sanki muhterem hazırunun çevrelediği masalardaki masa örtüleri bohça olup , üzerindeki tatlıları, tuzluları ve yağlıları derleyip toparlayıp sanki üzerime boca edildi…
Ben başkanlık sistemine geçtik sanıyordum.
Bir iktidar milletvekili böyle bir gaf yaparsa ,cemaat ne yapar?
Kimse itiraz etmedi, Ben ayağa kalkıp “Yalan! Sayın konuşmacı yanılıyor! Başbakanlık mı kaldı? ” diyecek olabilir,, masadaki bir kısım zevat hamle yapıp ağzımı kapatıp, beni yerime oturtabilirlerdi. Bu yüzden vazgeçtim.
Zaten o sırada kulağım çınlamaya başlamıştı. Serçe parmağımı kulağıma sokup salladım.
Meğerse o sırada karşı partiden muhalif arkadaş gıyabımda “ Sonunu iyi görmüyorum. Bunun siyasette gözü var. Başbakan olmaya çalışıyor. Malamat olacak ! " şeklinde konuşuyormuş.
Canım sıkıldı, “ formata uymuyor" diye beni konuşturmayan organizatöre “ Bu nasıl destek toplantısı? Ben burada bir şey anlayamadım. Yemek yedik, kalkıyoruz! ” diye uyarıp sitem edecektim. Edemedim. Baktım halk kararını vermiş ayağa kalkmış. Yapacak bir şey yok.
Ben gizli din taşıyanlardan değilim. Hizmete vefa gösteririm. Biri bana bir adım gelirse ben on adım koşarım.
Koşarak geldiğim yoldan eve geri döndüm.
23 Haziran'da da salavat ve dualarla sandığa gidip vefamı gösterdim.
Değerli arkadaşlar ,
Yazımı birkaç satırdan sonra noktalayacağım. Olaylar ayniyle vaki olmasa da olabilir hususlardandır. Elimde olan vardı , olmayan vardı. Yazarken bazı noktalarda mübalağa sanatını kullandım.
Sureti haktan görünüp orta yerde sakallı külahlı, ağzında dua , ellerindeki doksandokuzluk tespihlerine yeni bir imame takmak için koşanlar,. 23 Haziran’da seçtikleri nesnenin imame değil, İmam olduğunu gördüler!
Kontenjandan iktidar milletvekili bile başkanlık sistemini anlamamışsa, sıradan halk belediye seçiminde nasıl isabetle oy kullanabilirdi ki ?
Şüphesiz, Sayın Başkan büyük belediyelerle dışarıya karşı daha da güçlü olacaktı. Sınırlarımızı güneyden çeviren yedi düvele karşı koymaya hazırlanan gençlere iş imkanlarını seferber ederek, insana daha çok yatırım yapılsaydı…
Geç kalındı!
Saraylar insanları ikna edemedi…
Destek toplantıları işe yaramadı…
Sayın Başkanın yoksul halkın ahını alan , işsiz gençlerin seslerini engelleyen ehliyetsiz, liyakatsiz danışmanları , milletvekilleri ve teşkilatı yüzünden belediye seçimlerini kaybetti.
Duyduğuma göre şehrin yeni imamı, seçilirsem iki yüz bin işsize iş vereceğim, demiş…
Göreceğiz…