SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

SAKİN KAFAYLA ŞEKERLEME YAPMAK

Hepimizde şu içgüdü mevcuttur:

“Yılları saya saya doğal akışın içinde ilerleriz. Derken, sonuçların oynadığı noktaya sürükleniriz. Yaşlandığımızı ve enerjimizi belirleyen fizyolojik yaşamdan tad almadığımız” gerçeğiyle karşılaşılır. Bunun ilk ipucunu ağzımızdaki lezzet dokusundan öğreniriz. Bir söz vardır:

“Ağzımızın eski tadı kalmadı.” Gibilerinden yaşamın sonuna kadar hep tad ararız. İnsanın üzgünken yaşamdan tad alamayacağı doğaldır. Bunun nedenleri arasında hastalıklar var demektir. Ama, insanda ağız tadı bambaşka bir duygudur. Yaşı ilerlemiş insanların hayallerinde canlı tuttukları ve yeri geldikçe imrene imrene anlattıkları gevrek anıların başında:

“İstanbul’un ünlü şekercileri.” gelir. Geçmişle bağlarını koparmayanların devamlı andıkları o eski şekerciler kaldı mı?

Pek çoğunun tabelaları, matlaşmış renkleriyle zamana karşı direniyor.

Sirkeci, Bahçekapı denilince meşhur “Hacı Bekir” şekercisi, herkesin ağız tadının durak yeriydi. İstanbul’un tarihi şekerlemecileri bu mekanda toplanmıştı. Hacı Bekir’in dükkanının karşısında Hafız Mustafa’nın satış merkezi hizmet verirdi. Bu iki eski şekerci dükkanı, asırlık ömürlerine rağmen ağız tatlandırma işine devam ediyor.

Eskiler bilir, İstanbul’un ilk tarihi şekercisi nerededir diye soracak olursanız, hemen “Hacı Bekir’in dükkanını hatırlatılırlar. Bu köklü şekercibaşı’nın ünü, Osmanlı dönemine kadar sarkar. Kastamonu’lu Hacı Bekir Efendi’nin şeker ve lokumdaki ustalığı, kuşak kuşak günümüze kadar devam etmiştir.

Şeker ve lokum satan bu ünlü yerlerden, “Hacı Bekir”in rekorları kıran marka serüveni dünyada da nam salmıştır. Cumhuriyet’ten sonraki nesil, ağızlarının tadını bu tarihi mekanlarda bulmuştur.

İstanbul’un en iyi tarihi lokum ve şekercilerinden biri olan “Hacı Bekir” ismi, bayramlarda zirve yapardı. Bayram öncesi şeker kuyruklarına giren alıcılar, sıralarını gelip alacaklarına kavuştuklarında uçacak hale gelirlerdi. Hacı Bekir’in lokumu kadar çeşitli şekerlemelerinden de karışık paketler yaptıran müşterilerin bu ilgisi yıllar yılı sürdü. Anadolu halkı, İstanbul’a işi düşenlere “Hacı Bekir şekeri” ısmarlamakla, özel bir itibar sağladıklarını düşünürlerdi. İstanbul’un taşı, toprağı altındır sözüne duyulan inançtan fazlasını ünlü şekerlemeciler toplardı.

Şekerden hoşlanmanın zirve yaptığı geçmiş günlerde, İstanbul’un cazip mekanları arı kovanı gibi iş yapardı. Eski şekercilerden Hafız Mustafa ve diğer semtlerde faaliyet gösteren beş ünlü firma, bayramların geleneksel tadını tattırmak için yarışırken, çikolata yapımında da öne çıkan isimler görülürdü. Helvacılık ve çikolatacılık  derken Karaköy’deki “Baylan” ve daha sonraları ününü artıran “Madlen” ürünleri özenle tasarlanmış kutularda satışa sürülürdü.

Türkiye bayramlık şeker kültüründe çocuklarla büyükleri aynı “ağız tadında” birleştiren bir ülkeydi. Yabancılar, akide şekeri, gül kokulu lokum ve badem ezmesiyle tanışınca, onlar da bu bağımlılıktan kurtulamazdı. Turistler, şöhretli şekerlemelerimizle çocuksu sevinç yaşarlardı.

Aradan geçen onca yıllardan sonra tarihi yalnızlığı hisseden bu tür şekerci dükkanlarına eskisi gibi rağbet edilmediği bir gerçek... Yüzyıllık şekerci dükkanlarının önünde yığılmalar olmuyor. İstanbul’un eski şekercileri torundan toruna geçmenin son halkasını yaşıyor. İlerideki yeşil ışık, yayalara geçmeleri için göz kırpıyor. Çağımız o kadar hızla ilerliyor ki, eski lezzet dükkanlarından elini, ayağını çeken insanlar, kendi damağının derdine düşmüş bulunuyor. Ağızları “tad” hissettirmiyor, ne yapsınlar? Üstelik, sağlık mesajlarına baktıkça şekerden kaçmayı yeğliyorlar. Bugünkü yaşam, şakanın zerresini bile barındırmıyor. İnsan neyin tadını çıkarabileceğini araştırırken  “şeker şekerleme” olmaktan uzaklaşıyor..

DANIMARKA’LILARIN ÜNLÜ SÖZÜDÜR: “Sevgi azalınca kusurlar artar..”

<