Ruh ve vatan
Ruh ile vatan arasında bir münasebet olduğunu düşünmek mümkün. Doğu Ergil bey, bir yazısında
‘Her imparatorluk kuruyan bir okyanus gibidir. Çekilirken aralıklarla gölcükler bırakır. Bu adacıklarda,
göllerde kalan insan toplulukları kaldıkları, karıştıkları topluluklar içinde uzun süre irfanlarını korurlar.
Silikleşen irfani miras nesiller sonra şölenleşir ve hatıralaşır. İçinde bulunduğu toplumun irfanına
renk katar’ diyor. Ama ne yazık ki, o büyük topluluklar, kaderin cilvesiyle içlerinde kalan o renklerden
rahatsız olarak onları düşman beller ve onları yok etmekten milli bir haz duyarlar.
Xxxx
Beden-ruh ilişkisi aynıyla coğrafya ve miilet-devlet arasında bulunuyor. Coğrafyayı vatan yapan
millettir ve milleti devlet yapan egemenlik, yönetim ve iktidardır.
Vatan bellenerek canlar verilen topraklardan devlet çıkıp gittiğinde, gücünü ve varlığını kaybettiğinde
o vatan artık sadece coğrafyadır. Kalan insanlar da artık millet değil, ruhunu kaybetmiş bedenler
gibidir. Ufak seğrimeler, titreşimler, kıpırtılar olsa da artık canlanıp, ayağa kalkması söz konusu olmaz.
Ruh bedeni terk ettiğinde beden nasıl toprağa gömülecek bir atık haline geliyorsa, devletin,
egemenliğin yok olduğu milletler ve vatanlar da değerini kaybederler. Vatan sadece coğrafyalaşırken,
millet de başka topluluklar içinde kalan küçük gölcükler veya adacıklar haline gelir.
Xxxx
Suriye’nin Golan tepelerinde yerleşik bir Osmanlı adacığı, gölcüğüne rastlamış Doğu Ergil bey. Onlarla
16. Yüzyıl Türkçesi konuşmuş. Birinci dünya savaşından sonra cetvelle sınırları çizilen Suriye. Yavuz
Sultan Selim’in Mısırdan dönerken Golan tepelerine bir askeri birlik bırakmış. O asker aileleri
çoğalmışlar, kasaba halkı olmuşlar. 1966 yılında İsrail oraları işgal edince , Osmanlı adacığı gibi
yaşayanları Şam’a sürmüş. Halen de Golan tepeleri İsrail’in işgalinde. Golan’ın işgali Arapların
meselesi sanılır. Hayır. İsrail oradaki Osmanlı Türklerini, askerlerini, ailelerini Şam’a sürerek Türkiye’ye
karşı tarihinin en büyük ayıbını işlemiş bir mücrim olarak yaşamını sürdürüyor.
Xxxx
Doğu Ergil bey İtalya’da, kuzeyde, Fascia yaylasında Moeno adındaki bir kasabadan da söz ediyor.
Moeno, dağlar arasında, Viyana kuşatmasından sonra kaçmak zorunda kalan askerlerin ve ailelerinin
oluşturduğu bir kasaba. 3 bin nüfusu varmış. Moeno’yu yeni yurdu belledikten sonra,halk ona ikinci
Viyana kuşatmasından kaynaklanan şekilde 2. Turco adını vermiş. O da yerli halkla birlikte dükalığın
zulümlerine karşı halkı korumuş. Her yıl Temmuz ayında kasaba halkı, kendilerine katılan ve sahip
çıkan Türk’ün hatırına, karnaval düzeliyormuş. Karnavalda Türk sultanı giysileri, Türk hamamı, harem
kadınları,yeniçeriler ve mehter gösterileri yapılıyormuş. Karnaval günlerinde evlerin pencerelerine
Türk bayrakları asılıyormuş.
Xxxx
Türk basını, medyası, radyoları, televizyonları, belgesel kımıldak yapımcıları böyle şeyleri altın
değerinde bilerek defalarca kamuoyuna taşımayı akılıca bulmuyor olmalı.
Xxxx
Siyasete o kadar bağlanmış ki, hayat! Siyaset alanında bir getirisi olmayan hiçbir hakikat, insanımızın
zihninde hakikat değeri taşımıyor. Herkes işin kolayını öğrenmiş. Siyasetin dümenindeki kişi ne
söylerse, papağan gibi onu söyleyerek göze girip, iktidar nimetlerinden yararlanmayı hedef
bellemişler. Nüfusun yarısı ikbalini orada görüyor.
İktidar bir tökezlerse, bir kaybetmeye başlarsa, hayatta her şey fanidir, geçicidir. Hiçbir oluşum
sonsuza kadar sürmeyecektir. Aklını tatil etmiş, iptal etmiş, söyleneni tekrarlayarak kahraman olanlar
çok geçmeden okyanusun kuruduğunu, ruhun bedenden çekildiğini, vatanın coğrafya olduğunu,
bedenin atık haline geldiğini görecekler.
Xxxx
Hayatta birçok değer var. Adalet, barış, haysiyet. Hangisi daha önemli diye bir hesap edilse haysiyet
ağır basmıyorsa zaten barış ve adalet hayal olur.