RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Ruh ve vatan

Ruh ile vatan arasında bir münasebet olduğunu düşünmek mümkün. Doğu Ergil bey, bir yazısında

‘Her imparatorluk kuruyan bir okyanus gibidir. Çekilirken aralıklarla gölcükler bırakır. Bu adacıklarda,

göllerde kalan insan toplulukları kaldıkları, karıştıkları topluluklar içinde uzun süre irfanlarını korurlar.

Silikleşen irfani miras nesiller sonra şölenleşir ve hatıralaşır. İçinde bulunduğu toplumun irfanına

renk katar’ diyor. Ama ne yazık ki, o büyük topluluklar, kaderin cilvesiyle içlerinde kalan o renklerden

rahatsız olarak onları düşman beller ve onları yok etmekten milli bir haz duyarlar.

Xxxx

Beden-ruh ilişkisi aynıyla coğrafya ve miilet-devlet arasında bulunuyor. Coğrafyayı vatan yapan

millettir ve milleti devlet yapan egemenlik, yönetim ve iktidardır.

Vatan bellenerek canlar verilen topraklardan devlet çıkıp gittiğinde, gücünü ve varlığını kaybettiğinde

o vatan artık sadece coğrafyadır. Kalan insanlar da artık millet değil, ruhunu kaybetmiş bedenler

gibidir. Ufak seğrimeler, titreşimler, kıpırtılar olsa da artık canlanıp, ayağa kalkması söz konusu olmaz.

Ruh bedeni terk ettiğinde beden nasıl toprağa gömülecek bir atık haline geliyorsa, devletin,

egemenliğin yok olduğu milletler ve vatanlar da değerini kaybederler. Vatan sadece coğrafyalaşırken,

millet de başka topluluklar içinde kalan küçük gölcükler veya adacıklar haline gelir.

Xxxx

Suriye’nin Golan tepelerinde yerleşik bir Osmanlı adacığı, gölcüğüne rastlamış Doğu Ergil bey. Onlarla

16. Yüzyıl Türkçesi konuşmuş. Birinci dünya savaşından sonra cetvelle sınırları çizilen Suriye. Yavuz

Sultan Selim’in Mısırdan dönerken Golan tepelerine bir askeri birlik bırakmış. O asker aileleri

çoğalmışlar, kasaba halkı olmuşlar. 1966 yılında İsrail oraları işgal edince , Osmanlı adacığı gibi

yaşayanları Şam’a sürmüş. Halen de Golan tepeleri İsrail’in işgalinde. Golan’ın işgali Arapların

meselesi sanılır. Hayır. İsrail oradaki Osmanlı Türklerini, askerlerini, ailelerini Şam’a sürerek Türkiye’ye

karşı tarihinin en büyük ayıbını işlemiş bir mücrim olarak yaşamını sürdürüyor.

Xxxx

Doğu Ergil bey İtalya’da, kuzeyde, Fascia yaylasında Moeno adındaki bir kasabadan da söz ediyor.

Moeno, dağlar arasında, Viyana kuşatmasından sonra kaçmak zorunda kalan askerlerin ve ailelerinin

oluşturduğu bir kasaba. 3 bin nüfusu varmış. Moeno’yu yeni yurdu belledikten sonra,halk ona ikinci

Viyana kuşatmasından kaynaklanan şekilde 2. Turco adını vermiş. O da yerli halkla birlikte dükalığın

zulümlerine karşı halkı korumuş. Her yıl Temmuz ayında kasaba halkı, kendilerine katılan ve sahip

çıkan Türk’ün hatırına, karnaval düzeliyormuş. Karnavalda Türk sultanı giysileri, Türk hamamı, harem

kadınları,yeniçeriler ve mehter gösterileri yapılıyormuş. Karnaval günlerinde evlerin pencerelerine

Türk bayrakları asılıyormuş.

Xxxx

Türk basını, medyası, radyoları, televizyonları, belgesel kımıldak yapımcıları böyle şeyleri altın

değerinde bilerek defalarca kamuoyuna taşımayı akılıca bulmuyor olmalı.

Xxxx

Siyasete o kadar bağlanmış ki, hayat! Siyaset alanında bir getirisi olmayan hiçbir hakikat, insanımızın

zihninde hakikat değeri taşımıyor. Herkes işin kolayını öğrenmiş. Siyasetin dümenindeki kişi ne

söylerse, papağan gibi onu söyleyerek göze girip, iktidar nimetlerinden yararlanmayı hedef

bellemişler. Nüfusun yarısı ikbalini orada görüyor.

İktidar bir tökezlerse, bir kaybetmeye başlarsa, hayatta her şey fanidir, geçicidir. Hiçbir oluşum

sonsuza kadar sürmeyecektir. Aklını tatil etmiş, iptal etmiş, söyleneni tekrarlayarak kahraman olanlar

çok geçmeden okyanusun kuruduğunu, ruhun bedenden çekildiğini, vatanın coğrafya olduğunu,

bedenin atık haline geldiğini görecekler.

Xxxx

Hayatta birçok değer var. Adalet, barış, haysiyet. Hangisi daha önemli diye bir hesap edilse haysiyet

ağır basmıyorsa zaten barış ve adalet hayal olur.

<