ROMA MACERA
Bu hafta da sözümde duramayacağım.
Yani kitap tanıtım yazıma bugün de ara veriyorum…
Ancak inanın konu sizi acayip saracak arkadaşlar.
Bizim Cevat aradı telefonla. !”Oğlum” dedi. “Vizeyi Amerika koydu İtalya’ya her
an gelebilirsin. Gel artık özleştik be” dedi.
Sanırım anladınız, Cevat yıllar önce gitti İtalya’ya okumak için okudu da ve
Roma’ya yerleşti. Yıllar önce ziyaretine gittiğimde bir genel ev anımız olmuştu. Bu
yazının sonunda onu da anlatacağım meraklanmayın da yazıya nasıl gireceğimi
kestiremedim bir türlü…
Efendim bizim gençliğimizde çok özverili polisimizin etkinlikleri arasında gizli
çalışan “hayat kadınları”nın yakalanması önemli bir yer tutardı. (Yazının bu
bölümünde sayın Tantan’ın kulaklarını çınlatmamak mümkün değil)
Emniyet yetkililerinden bir tanıdığım yıllar önce anlatmıştı. Anarşinin her gün
beş-on can aldığı günlerde, İstanbul’a gelen içişleri bakanımız, kendisine siyasi
cinayetler anlatılırken söz keser:
“Sen bunları bırak şimdi! Kaç hayat kadını yakaladınız? Kaç randevu evi
bastınız” diye sorardı. Elbette yaptığı zırvalıktı ancak Hürriyet’te çalıştığım günlerde
tuttuğum notlardan biri yani gerçek arkadaşlar…
Oysa dünya devletlerinde ve tarihinde bizim eski içişleri bakanının ders alacağı
insancıl uygulamalar var.
Bunlardan bizler de kendimize düşen ders payını alabiliriz. Benden yazması…
Mesleği küçümseyen değimler kesinlikle kullanılmıyor. Duvar dibinde müşteri
bekledikleri için kendilerine “Duvar çiçeği” gibi ince terbiyeli ad konmuş…
15. yüzyılda Roma’nın nüfusu daha yüz bini bulmamışken sanat icra eden
duvar çiçeği sayısı yedi bin… Yıllar geçtikçe işin önemi de çiçek sayısı da artıyor.
Küçümsemek bir yana kendilerine onur veren bir ad konuyor. “Donna di curia” yani
(Papalık hanımları) ciddiyim…
Bu onurun verilmesine sakın ola ki şaşırmayın. Çalışma izni belgelerini bile
papillon bir kardinal veriyor…
Roma’ya daha Ortaçağ’da bir lakap takılmış: “Puttana”. İtalyancası Fahişe…
İtalyanlar bu sözcüğü sevgiyle karışık kullanıyorlar. Papalar şehre egemen iken
“duvar çiçekleri”nden alınan vergilerle büyük imar etkinlikleri yapmışlar, köprüler inşa
edilmiş yollar döşenmiş. Şimdiki değeri yüz milyonlarca dolar…
İtalyan Cumhuriyeti Parlamentosu 1958’de çıkardığı bir yasa ile genel evleri
kapatmış. Üzülenler olmuş. Yazar M. Cancogni bu evleri hasretle anıyor: “Pahalı
değildi kızları hasretle hatırlarım, Brunetta, Gabi, Lolita… Uysal ve yumuşaktılar.
Aslında hayır işlemekteydiler.”
Yazar M. Soldati de diyor ki:
“Genel evler dar gelirli ve orta sınıf halkın tarihine sıkı sıkıya bağlıdır. Denebilir
ki bunları ayrıcalıklı sınıflar ile küçük adamları ve yer altı suçluluk dünyasını bir birine
bağlayan tek köprüdür.”
…Ve gelelim sevgili Cevat ile Roma anımıza…
Cevat, doğup büyüdüğüm Bakırköy’de mahallemden arkadaşım… Yazının
başında dediğim gibi İtalya’da okudu Roma’ya da yerleşti…
Yılın hatırlamıyorum bir yılbaşında Roma’daydım. Canım arkadaşım Cevat’a
“Haydi beni Tor di Quinto’ya götür” dedim. Yüzüme tuhaf tuhaf baktı ama karşı da
koymadı.
2
Burası duvar çiçeklerinin işyeri olan sokak. Gündüzden işe başlayanlar var.
Arada arabalar… Bunlar taşımak için değil işyeri!.. Bekleyiş ayakta. Elinde fotoğraf
makinası olan yada cep telefonu ile fotoğraf çekmek için yaklaşan biri olunca hemen
arkalarını dönüyorlar. Ciddi müşterilerin elinde cep telefonu ve fotoğraf makinası yok.
Kış geceleri bu caddede çok sayıda açık ateş yanıyor. İş kıyafetlerinde malum
bacaklar çıplak. Giysiler de hafif. Isınmak için yakıyorlar. Aralarında da
inanamayacağınız saygıdeğer bir yardımlaşma var. İşe gidenin ateşini diğerleri
söndürmeyip ufak ufak tazeliyorlar. Yani söndürmüyorlar…
Ama bu güzel duvar çiçekleri yine de üşüyorlar…
Yine titriyorlar… Yalnız soğuktan mı acaba?..
Cevat ile üzüntüler içindeyiz…
Haftaya görüşmek dileği ile…