PELKAS’ın GÖZYAŞLARI
Fenerbahçe sert, tatsız, sevgi nedir bilmeyen bir üvey babanın evladı gibiydi. Üvey baba sertti. Evladına hoş görüsü olmadı çoğu zaman. Bu psikoloji altındaki evlat da kimi zaman başarılı, kimi zaman başarısız oldu imtihanlarında. Dengesiz gidiyordu. Bazı sınavlarında başarılı olup yüksek not alıyor, bazılarında da kırık notla bitiriyordu derslerini. Yüzü bir türlü gülmüyordu delikanlının. Üvey baba sonunda kendi yoluna gitti. Babasını beklemeye başladı delikanlı ki onu da hiç tanımıyordu.
Bir müddet sonra yuvaya evin babası geri döndü. Onca yıldan sonra evladıyla buluşmak hem babaya hem de evladına iyi gelmişti. Baba evladıyla titizlikle ilgilenmeye başladı. Ona herşeyi anlattı. İmtihanlarında, sınavlarında, ödevlerinde nasıl başarılı olacağını tek tek, bir bir uygulamalı olarak açıkladı. Sonunda delikanlının önünde ne imtihanlar ne sınavlar ne de ödevler durabildi. Artık delikanlının yüzü gülüyor, her gününü daha mutlu yaşıyordu.
Maçın hikayesine böyle başlamak istedim Pelkas'ın gözyaşlarına hakim olamadığı anları görünce ekranda. Düşünsenize takımı nereden nereye getirmişti İsmail hoca. Elbette bu sadece hocanın mahareti değildi. Futbolcular da teknik patronun isteğine, hevesine, arzusuna ayak uydurunca ortaya böyle bir tablo çıktı ister istemez. Bu arada Fenerbahçe bu maçı puan kaybıyla kapatsaydı bile aynı hikayeyle başlayacaktım yazıma. Bir kaç haftalık güzel ve göze hoş gelen futbolun ardından, Göztepe karşısında çok da iyi değillerdi doğrusu. Ancak önemli olan hoca ile takım arasında ya da hikayede örneklediğim gibi baba ile oğul arasındaki kan uyumunun yakalanması ve bunu tüm vücuda sirayet ettirebilmekti. İsmail hoca da evlatları da bunu başardılar. O yüzdendi Pelkas’ın gözyaşları da. Aidiyet duygusuydu.
ALEX is LOADING! - ALEX YÜKLENIYOR!
Fenerbahçe artık kadrosu bilinen, oyun içinde ne yapacağı az çok tahmin edilen bir ekip haline geldi. Aslında oyuna iyi de başlamışlardı. Önde pres, geride pas yapmayı ihmal etmediler. Hatta Göztepe'nin Fenerbahçe defansına baskı yaptığı anlarda, "Pas, pas, pas" oyununa dönerek oyunun sıkışmasını engellediler. Fenerbahçe ilk 20 dakikada beklenilen oyununu oynamasa da fena değildi. Ve travma bu dakikadan sonra başladı. Ne zaman ki Zajc'ın nefis golü ofsayt sebebiyle sayılmadı Fenerbahçe oyundan ilk kopuşunu yaşadı. On dakika sonra Pelkas da sakatlanıp oyundan çıkınca, bu ikinci kopuş oldu sarı lacivertliler adına. Altay'a da parantez açmak gerekiyor. Biraz da şansının yardımı ve iyi yer tutmasıyla ikisi mutlak üç vuruşuda etkisiz hale getirmeyi başardı. Son 25 dakikalık Fenerbahçe ve Göztepe oyunlarını teraziye koyarsak, Fenerbahçe ikinci golü, attığı ilk gol gibi erken bulmalıydı oyunun ikinci perdesinde. Yoksa Göztepe ikincilik yolunda Fenerbahçe'ye acı bir sürpriz yapabilir, hiç beklenmedik bir anda cezayı kesebilirdi. Göztepe adına sorucak soru, teknik direktörleri Tomas’ın Jahovic’i 46’da oyuna alıp çift santrafora dönüp dönmeyeceğiydi?
Fenerbahçe yavan oyununa devam etti. Bu devrenin ilk tehlikesi Halil'le geldi Göztepe adına. Altay topu kucağında buldu. Derken 70'de üç degisiklik birden yaptı İsmail Kartal. Bu değişikliklerle Göztepe’nin oyundaki ağırlığı da kaybolmaya başladı. Arda ve Valencia durgun ve tatsız oyunu canlandırdılar. Seyicinin sevgilisi olan Arda nihayet sahnedeydi. Enerjisiyle sahada adeta ışıldıyordu. Bütün stad hem oyuna girerken hem de penaltı öncesinde yankılanıyordu Arda Arda diye. Penaltıyı atarken hiç heyecanlanmadı. Stresin S'si bile yoktu yüzünde. Meşin yuvarlağın başındaki duruşu ve topa vuruşu Alex edasındaydı. Fenerbahçe taraftarı rahat olsun. Arkasına yaslansın ve maçları izlemeye, tribünleri doldurmaya devam etsin. Yeni Alex yolda!
Gecenin Notu: Kanımca bu maçın sonunda sorulacak soru sayın başkanın, “Ben ne yaptım?” muhasebesi yapıp yapmayacağıdır. Ara transfer döneminde güçlü bir santrafor alınmaması, Vitor gider gitmez pro-aktif bir kararla İsmail Kartal’ın takımın başına hiç vakit kaybetmeden getirilmemesi sayın Ali Koç’a, “Ben ne yaptım” dedirtiyor mudur sizce de?