PEHLİVAN MİLLET ÜNÜMÜZ N'OLDU?..
Pehlivan bir millet olduğumuzu tarihin engin sayfalarında bulabilir ve gururla okuyabilirsiniz. Tarih boyunca pehlivanlarımız, milletimizin yenilmez gücünün kanıtı olmuşlardır. Güreşin gösteri alanlarına “er” meydanı denir. Bugünkü kuşak, “Kırkpınar Güreşleri”nin geleneksel bilgisine sahip bulunsa da bu ata sporuna ne oranda ilgi duyduğu tartışılabilir. Yurdumuzun belli yörelerinde, mevsimi gelince “güreş minderleri”nin kurulduğu ve ödüllü şenliklere yapıldığı duyulur. Ancak, meraklısından başka yoğun bir izleyici topladığı düşünülemez.
Çanakkale’nin Lapseki ilçesine bağlı “Çardak” beldesinde, Kırkpınar güreşlerini aratmayacak şenlikler yapılır. Bu milli sporumuzun onuru ve gururu yaşatılır. Çardak küçük ve şirin bir yerdir. Pehlivan imajını korumakta ve sahiplenmekte örnek bir isimle anılır.
Koca Yusuf, Adalı Halil, Kel Aliço, Kurtdereli Mehmet ve daha pek çokları ne hafızamızdan, ne de gönlümüzden silinebilir.
Pehlivan güreş tutan sporcudur. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra dünya minderlerinde efsaneler yaratan Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Adil Atan gibi koç yiğitler, güreş severleri büyülediler.
Kırkpınar güreşlerinde, emsalsiz pehlivanlarımızın şampiyonluk unvanları hiçbir vakit unutulmaz. Paris’te dünya şampiyonluğu kazanan “Kara Ahmet”in ustası Hergeleci İbrahim için “Analar böyle aslan görmemiş” denirdi.
Cihan pehlivanımız Koca Yusuf, zaman içinde hayata gözlerini kapayan güreş şampiyonlarımızın başında gelirdi. Bu millet, Koca Yusuf ayarında sayısız ünlü pehlivanlar yetiştirdi. Bu saydığımız pehlivanlar, hiçbir vakit güreşi uzatmaz, rakiplerini en kısa sürede yenmeyi başarırlardı.
Güreşçilerimizin rakiplerini nasıl kündeye getirdiklerini zevkle anlatan şöhretli yazarlarımız vardı. Şimdilerde, bunları kimse hatırlamaz oldu.
Yakın zamanlara uzak düşen, bu kalemlerden en tanınmışı rahmetli Murat Sertoğlu idi. Kalemine maşallah, döktürdü mü döktürürdü! Gazetelere devamlı pehlivan tefrikaları yazardı. Üstadı, kaleme aldığı pehlivan yazılarını, Babı-âli çevresindeki kahve köşelerinde hazırlardı. Masada onu kâh çay yudumlarken, kâh nargilesinin fokurdatırken görenler, selam vermeye çekinirlerdi. Çünkü, o yazı metinlerini hazırlarken, pehlivanların dünyasında yaşardı. Bir günde, beş gazeteye değişik pehlivan tefrikatları hazırlayan bir hafızaya sahipti. Bir gün önce, hangi pehlivanı güreşin hangi yerinde bıraktıysa, satırına virgülüne kadar unutmadan, hatta gaf yapmadan devam ettirirdi. Güreş tefrikalarının usta bir kalemiydi.
Pehlivan yazarı Sertoğlu, Adalı Halil’i, Kel Aliço’yu, Kurtdereli Mehmet’i yazarken, her tefrikanın sonunu öyle bir merakla düğümlerdi ki, okurları ertesi günkü gazeteye kavuşmadan, heyecanlarını dindiremezlerdi.
Pehlivanlar için düzenlenen beyitlerin, taçlanmış metni şöyledir:
“Allah, Allah, İllallah
Erler çıktı meydana,
Biri birinden merdane
Biri ak, biri kara
Mevlam her birine kuvvet vere.
Bu meydan er meydanıdır,
Nice koç yiğitler bu meydandan geçti.
Acı tatlı suyun içip göçtü..”
Bu büyük insanları, günlük tefrikalarıyla yıl boyunca gazetelerde devamlı hatırlatan bir dönemin usta kalemleri vardı.. Ününü bütün dünyaya yayan büyük pehlivanlarımıza, şimdi sayfalarında yer ayıracak bir gazete kaldı mı? Ayrıca, pehlivan okuyucularının tarihin arka odasında kaldığını da düşünebilirsiniz. Yazılı basının hali böyle.. Pehlivan okurları mumla aranacak hale geldi.
Büyük Türk pehlivanlarını televizyon ekranlarında yaşatmak ihtiyacı duyulsa bile, rahmetli Murat Sertoğlu’nun yazış tekniğine uygun bir isim bulmak zor olacak..
Her pehlivanın hayat hikayesini, genç kuşakların beynine taşımak için ilgili Spor ve Turizm Bakanlıkları koordineli şekilde yeni projeler üretmelidir. Turistik gezi alanlarında, milli destanlık güreşçilerimizin sergilenmesini sağlarlarsa, yedi düvele nam salan pehlivanlarımızın hatıraları yaşatılmış olur. Vefa, sosyal bir ölçüdür.