CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

ÖZNESİ UNUTULMUŞ BİR YAZI

Saçı başı dağınık, otuzbeş kırk yaşlarında bir kadın elinde bir a4 kağıdına el yazısıyla
yazılmış bir ihtilaflı tutanağı önüme koydu. Kağıda şöyle bir göz gezdirdim. Göründüğü
kadarıyla yazan şahıs devrik cümlelerle olayı tuhaflaştırmış, diye düşündüm.
Tuhaflık kağıdın tam ortasına vurulmuş bir kaşe ile başlıyor, kaşenin üzerine ince uçlu
tükenmezle atılmış fersiz bir imza ile devam ediyordu. İmza sahibinin kim olduğu ise yoktu.
Kaşe ise bir sağlık kuruluşuna aitti. Ve olay mekansız hayali bir alemde geçiyordu …
Hırçın kadının tecavüzünden masun olmak için geriye çekilip belgeyi (!) tekrar
okumaya çalıştım. Okuyamadım. Anlamsız; imla hatalarıyla dolu; noktadan sonra küçük
harflerle devam eden uzun uzun cümleler…
Başımı ellerimin arasına alıp bir daha okumaya teşebbüs ettim. Sonunda;
-Bu nasıl yazı? diye mırıldandım kendi kendime. Kadın bunu bahane saydı; öfkesini
kabartarak;
-Bilerek isteyerek bu yazıyı yazdı adam ! Onu şikayet edeceğim, dedi. Yazıyı tekrar
önüme sürerek;
-Onayla bunu ! dedi.
Anlaşılmaz yazıdan tek anladığım ibare adı yazılmamış öznenin “arka ayaklarında
fena halde 1 ve 2 'şer santimlik kırıklar olduğu ve başından darbeler aldığının tespit”
edildiğiydi.
Evet; bir olay vardı . Bu olay uzun uzadıya anlatılıyor, işin içine fena halde Latince
kelimeler de giriyordu...
Sonunda konunun cezayla ilişkisi olduğunu anladım. Ancak;
-Cezayla ilgili suç duyurular savcıya yapılır. Tespitleri ise ancak mahkeme yapabilir,
diyecek oldum. Öfkesi burnundaki hırçın kadının;
-İşi yokuşa sürme, bak seni de şikayet ederim, diyeceğinden korkarak sordum;
-Sayın Hanımefendi maktulün adını yazmayı unutmuşsunuz, maktul kimdir, dedim.
Kadın iki gözü iki çeşme inleyerek;
-Köpeğim…Köpeğim… deyince, sinirden yelkenleri suya salıverip gülmüşüm...
Uzatmayayım; ısrar üzerine , biraz da gönlü hoş olsun diye öznesi olmayan belgeyi (!)
hukuka uygun yorumlayarak suretini onaylayarak imzaladım. Altına tarih kaşesi ve mühür
bastım.

<