ÖZGÜR RUHLU ADAMLAR...
Evden çıkarken, salonun elektriğini söndürdüm... Mutfağın ışığı açık kalmış, olsun; nasıl olsa hemen döneceğim...Mutfak kapısından süzülen ışık huzmesi antreye vuruyor... Kapıyı çekerken ışığa yakalanan mini minnacık ,narin mi narin kelebeğe benzer bir böcek mutfağa doğru kanat çırptı. Açık pencereye doğru kanat çırptı. Öpülemeyecek kadar minicik, kanatları narindi.
-Eh, artık bahar da geldi ,dedim kendi kendime .
Yatsı namazını eda eden müminler camiden çıkıp, evlerinin yolunu tutmuşlar...
Gece soğuğu bastırıyor... Ağır paltomu giyindiğime pişman olmadım. Havaya baktım. Yukarılardaki hava belli belirsiz minik ,parçalı bulutları habire süpürüyor...
Birazdan belediyenin çöp kamyonu geçer . İşçiler cami duvarının dibine bırakılan çöpleri toplarlar artık.
'' Cafe' nin önünden geçtim. Orta yaşın üzeri bir kısım civar sakini oyuna dalmış... Bazıları ailece orada. Küçük kız ,ev ödevini boş bir masada yapıyor. Cafe sahibi de oyuna dalmış. Televizyonda maç özetleri var. Heyecan yok kafede . Garson eli çenesinde tartışan bir gurubu seyrediyor.
Buğulu camın ardından görür gibi oldum tüm bunları...
Kapını önündeki masada ,açık havada cafe sahibinin sigarası ve çakmağı duruyor...
Ana caddeye vasıl olduğumda , Hasan'ın içki büfesini n önünden geçtim. Hasan eve gitmemiş. Belki de namazdan henüz dönmüş. Küçük büfenin arkasında birileri kafa çekiyor olmalı. Akşamcılar büfenin arkasında edebi dairesinde bir kaç duble atıp , elinin sırtıyla ağzını sildikten sonra, evlerinin yolunu tutuyorlar.
Karadenizli fırıncı da tezgahını toplayıp evine gider birazdan ...
Dolmuş durağından inen orta yaşlı kızlar ,kadınlar, hızla evlerine doğru koşturuyorlar... Market kapanmak üzere...
Ana caddeden Harem'e doğru yürüdüm. Tahmin ettiğim gibi ,halk evine doğru çekiliyor..
Ben de eve doğru çekilip değerli dostum Pekcan Türkeş'in biricik oğlu, ilk ve son göz ağrısı oğlu Özgür Türkeş'in Yenigün Gazetesi'nde yayınlanan gezi yazısına bir yorum yapmayı düşündüm. Ne yazmalıydım?..
Eve çekilip şöyle bir yazmayı düşündüm:
'' Özgür Türkeş’in yazısını Facebook'ta okudum...
Yazısında Özgür bir öğle arası bir dönercide geçen sohbeti yazmış . Sonra sözü ustalıkla yurtdışı gezilerine getirip Suudi Arabistan'a yaptığı gezi izlenimiyle konuyu bağlamış. Gezinin teknik yönlerini anlatıyor. Vize için gerekli şartları anlatıyor.
Özgür Türkeş, genç yaşına rağmen olgun bir gezi yazarının bütün iyi niteliklerini üzerinde toplamış, güçlü ve kıvrak bir kalem sahibi... Ak kağıt üzerinde dolaşan kalemi sini üzerine tel kadayıf döker gibi renkler ,sesler ,tatlar döküyor...
Dolaysız ,basit yazıyor. Ayrıntıya girmiyor. Okuru yormuyor. Okuyanın ilgisini baştan sona ayakta tutmayı başarıyor. Okuyucu ;
-Üff... bu yazar da çok uzattı, diyemiyor. Yazılarını başladığı süratte bitiriyor...
Bu sebeple genç yazarların bundan geri çağın ihtiyacına uygun zaman tasarruflu sanat ve edebiyat yazıları yazacaklarını düşünüyorum. Şaşırtıcı ve içten yazılar yazacaklar...
Özgür Türkeş de , babası gibi, içten, samimi, dost canlısı bir insan. Gözleri babası gibi gülüyor...Babası gibi kültürlü ,zeki ve görgülü...
Galatasaray mezunu...
Bu genç yaşında gezileriyle Avrupa'yı fetheden az sayıdaki Türklerden biri...
Kötü alışkanlıkları olmayan, iyi bir dünya özlemiyle yanıp tutuşan, zulme uğrayanlara el uzatamadığında iki gözü iki çeşme olan bir genç adam...
Özgür de babası gibi özgür ruhlu bir adam... ''
...Ve düşündüğüm gibi de yazdım...