CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

ÖZGÜR RUHLU ADAMLAR...

Evden çıkarken,  salonun elektriğini  söndürdüm... Mutfağın ışığı açık kalmış, olsun; nasıl olsa  hemen döneceğim...Mutfak kapısından süzülen ışık huzmesi antreye vuruyor... Kapıyı çekerken ışığa yakalanan  mini minnacık ,narin mi narin kelebeğe benzer  bir böcek mutfağa doğru kanat çırptı.  Açık pencereye doğru kanat çırptı.  Öpülemeyecek kadar minicik, kanatları narindi.

-Eh, artık bahar da geldi ,dedim kendi kendime .

Yatsı namazını eda eden müminler  camiden çıkıp,  evlerinin yolunu tutmuşlar...

Gece soğuğu  bastırıyor... Ağır paltomu  giyindiğime pişman olmadım. Havaya baktım. Yukarılardaki hava  belli belirsiz minik ,parçalı bulutları   habire süpürüyor...

Birazdan belediyenin çöp kamyonu geçer . İşçiler  cami duvarının  dibine bırakılan  çöpleri  toplarlar artık.

'' Cafe' nin önünden geçtim. Orta yaşın üzeri bir kısım civar sakini oyuna dalmış... Bazıları ailece orada. Küçük kız ,ev ödevini boş bir masada yapıyor. Cafe sahibi de oyuna dalmış.  Televizyonda maç özetleri var. Heyecan yok kafede .  Garson  eli çenesinde tartışan bir gurubu seyrediyor.

Buğulu camın ardından görür gibi oldum tüm bunları...

Kapını önündeki  masada ,açık havada cafe sahibinin sigarası ve çakmağı duruyor...

Ana caddeye vasıl olduğumda  ,  Hasan'ın içki büfesini n önünden geçtim. Hasan eve gitmemiş. Belki de namazdan henüz dönmüş. Küçük büfenin arkasında birileri kafa çekiyor olmalı. Akşamcılar büfenin arkasında  edebi dairesinde bir kaç duble atıp  ,  elinin sırtıyla ağzını sildikten sonra,  evlerinin yolunu tutuyorlar.

Karadenizli  fırıncı da  tezgahını toplayıp evine gider birazdan ...

Dolmuş durağından inen orta yaşlı kızlar ,kadınlar, hızla evlerine doğru koşturuyorlar... Market kapanmak üzere...

Ana caddeden Harem'e doğru yürüdüm. Tahmin ettiğim gibi ,halk  evine  doğru çekiliyor..

Ben de eve doğru çekilip  değerli dostum Pekcan Türkeş'in biricik oğlu, ilk ve son göz ağrısı oğlu  Özgür Türkeş'in  Yenigün Gazetesi'nde yayınlanan  gezi   yazısına bir yorum yapmayı düşündüm. Ne yazmalıydım?..

Eve çekilip   şöyle bir yazmayı düşündüm:

'' Özgür Türkeş’in yazısını Facebook'ta   okudum...

Yazısında Özgür bir öğle arası bir dönercide geçen sohbeti yazmış . Sonra sözü ustalıkla yurtdışı gezilerine getirip Suudi Arabistan'a yaptığı gezi izlenimiyle  konuyu bağlamış.   Gezinin teknik yönlerini anlatıyor. Vize için gerekli şartları anlatıyor.

Özgür Türkeş, genç yaşına rağmen olgun bir gezi yazarının bütün iyi niteliklerini üzerinde toplamış, güçlü ve kıvrak bir kalem sahibi... Ak kağıt üzerinde dolaşan kalemi  sini üzerine  tel kadayıf döker gibi  renkler ,sesler ,tatlar döküyor...

Dolaysız ,basit yazıyor. Ayrıntıya girmiyor. Okuru yormuyor. Okuyanın ilgisini baştan sona ayakta tutmayı başarıyor. Okuyucu  ;

-Üff... bu yazar da çok uzattı, diyemiyor.  Yazılarını başladığı süratte bitiriyor...

Bu sebeple  genç yazarların  bundan geri  çağın ihtiyacına uygun zaman tasarruflu sanat ve edebiyat yazıları yazacaklarını düşünüyorum.  Şaşırtıcı ve içten yazılar yazacaklar...

Özgür Türkeş de , babası gibi, içten, samimi, dost canlısı bir insan. Gözleri babası gibi gülüyor...Babası gibi kültürlü ,zeki  ve görgülü...

Galatasaray mezunu...

Bu genç yaşında gezileriyle  Avrupa'yı fetheden  az sayıdaki Türklerden biri...

Kötü alışkanlıkları olmayan, iyi bir dünya özlemiyle yanıp tutuşan, zulme uğrayanlara el uzatamadığında   iki gözü iki çeşme olan  bir genç adam...

Özgür  de babası gibi özgür  ruhlu bir adam... ''

...Ve  düşündüğüm gibi de yazdım...

<