Önyargı ile yola çıkmak
İnsanların, yazan insanların önce iki şeye ihtiyacı var. Birincisi öğrenmek, ikincisi düşünmek. Öğrenmek için okumak ve dilemek gerek Düşünmek için de beyin ve irfana ihtiyaç var.
Bunlar olmadan yazılanlar kimsenin bir işine yaramaz. Sadece yazılan yazanın enaniyetini, benlik duygusunu şaha kaldırır. Bu durumda da o kitap o kişinin putu olur.
Xxxx
Kitaplara, yazarlara bakıyorum, milletimizin okumadan uzak durmasına hak veriyorum. Gerçekten de okumaya değer kitap yazılanların ancak aşarı kadar. Onda biri kadar.
Kitap nasıl yazılır bir bakalım.
Gazetelerde aralıklarla, ya da her gün yazılanlar arasından seçme yapılarak bir kitap oluşturulur. Çoğu yazarın yaptığı budur. Bu yazılarda tekrarlar, çelişkiler, güne ve şartlara göre birbiriyle ilişkisizlik göze çarpar.
Röportajlar yapılır, sonra o röportajlar bir araya getirilerek kitap yapılır. Bu tür kitaplara yazar olarak imza atmak haksızlıktır. Kitaptaki sunuş yazısı ve röportajlardaki sorulardan başka her şey başkasına aitken bu kitaba imza koymak ayıptır. Sorularda zekea pırıltısı ve irfan da yoksa, sorular beylik, alelade sorularsa, ki çoğunda böyledir, o kitabı ben yazdım iddiası gülünçtür.
Kişiler kendi bireysel yaşamlarının önemli olduğunu düşündüğü anları ve hasbel kader bir temas kurduğu insanları anlatır. O insanların çoğu ölmüştür, hayır öyle değil deme şansları yoktur. Yaşayanların da itirazları kitaba bir renk katar. Kişi tamamen kendi keyfine göre, kendini hep öne çıkararak ve kendini hep üstte tutarak hatıralarını anlatır. Bu da kitap olur ve üzerine yazan tabiri yazılır.
Kimi insanlar da bazı evrakları önlerine koyarlar, onlardan seçmeler ve alıntılar yaparlar. Bir kitap oluştururlar. Kendi görüşleri de her belgenin peşinden birkaç cümle yer alır. Kitabın toplamında kendi görüşleri tamamı içinde onda biri aşmaz. Ama kitaba imza koyarlar.
Haddini bilmez, kolaycı, ön yargılı insanların imzasıyla yayınlanan kitaplar da çok sayıda.
Edebiyat eseri yazanlar, roman, hikeaye, şiir özgündür. Çalma-çırpma değilse özgündür ve gerçek yazarların gerçek imzalarını taşırlar.
En zoru düşünce eserleridir. Düşünmek, sınırsızca düşünmek, ya da fıtratın çerçevesinde düşünmek zor iştir. Bu tür eserlere imza atmak kişinin hakkıdır. Zaten düşünce eseri yazanlar hayatları boyunca, çok uzun ömürleri yoksa yazabilecekleri eser, kitap sayısı beşi geçemez.
Üniversite diyerek devrim yaptığımızı, gelişmişlik düzeyini yakaladığımızı sandığımız dünyada da kitap yazılıyor. Mezuniyet, lisansüstü, doktora, doçentlik ve purofesörlük mertebelerini kazanmak için yazılan kitaplar.
Bunlarda ya çok eskilerde kalmış bir yazardan, ya da başka milletlerde yayınlanmış bir kitaptan aynıyla aktarma yapıldığı iddiaları hiç bitmez.
Genellikle tarihe mal olmuş bir isim ve eserleri üzerinde inceleme yapılır. Ahmet Haşim’de akşam düşüncesi gibi. Her konuda yüzlerce çalışma tekrar tekrar yaptırılır öğrencilere. Konu etrafında, düşünce etrafında, buluş, keşif, icad noktasındaki kitap çalışmalarında dışarıdan, başka dilde yayınlanmış çalışmalardan çalmalar, çırpmalar lisan bilenler için daha kolay gelir.
Sonra birisi bunu fark edip açıklar ama, adam alacağı payeyi almış, doçent, purofesör olmuştur çoktan.
Bütün bu kitaplar piyasada var. Yazanların hepsi de kendien yazar sıfatını yakıştırıyor.
Bir de siyasi bir görüşe pay çıkarmak için, karşı siyasi görüşe ayıp temin etmek için yazılan kitaplar var.
2015 yılında yayınlanmış bir kitap, 2014 yılında yayınlanmış aynı konudaki kitaplardan habersiz yayınlanıyor ve bir tezi olduğunu iddia ediyor. Tezi ne diye baktığınızda, akıl ve insaf sahibi herkesin olmasını istediği gibi bir durum anlatılıyor. Tez dediğin iddiadır. Yeni bir yorumdur. Yeni bir açılımdır.Herkesin zaten düşünüp, olmasını istediği bir hali tez diye sunmak haddini bilmezliktir. Ya da yersiz böbürlenmedir.
‘150 yıllık Türkçe kavgası’ adlı kitabı aldım. Giriş yazısında, arka kapağa da oradan bir bölüm konulmuş, tez iddiasında bulunuyor imza koyan şahıs.
Yayınlayan mı, yayınevimi belli değil, çarpıcı kitap diye de bir basım merkezi adres gösteriliyor. Karton mat kapaklarla 270 sayfa. Giriş yazısı 3 sayfa. Kitapta 15 sayfa da yazanın anlatımı var. Hepsi 18 sayfalık bir metin. Şimdi bakar mısınız? 217 sayfada 18 sayfa. Aşarı akar bir kısım yazara ait. Geri kalanı başkalarının görüş ve düşünceleri.
Yazanın görüşü ne?
Milli görüşe haklılık izafe etmek, Mustafa Kemal’i yerin dibine geçirmek. Bu ön yargıyla çalışma yapılmış, yazılar toplanmış.
Eğer yazar kendine yazar değil de derlemeci, derleyen deseydi bir itirazım olamazdı. ama adam, genç bir adam kendine yazar demiş ve başka eserleri de varmış.
Bu kitap sadece yazanın nefsini şaha kaldırır, böbürlendirir. Kasım kasım kasılır, burnundan kıl aldırmaz. Ben Türkçe’nin 150 yıllık kavgasını yazan, bilen adamım pozlarını takımdırır. İşte bu kitap yazanın putudur.
Unutmayalım.
Kur’an’da kitap yazmakla ilgili bir emir yok. Hadislerde de, Peygamberin uygulamasında da kitap yazmak yok. Ama oku emri var Kur’anda, ilmi alın tavsiyei var Peygamberin tavsiyeleri arasında. bilenle bilmeyen bir olmaz hükümleri var.
Kitap yazan bu insanlar neyin peşndeler. Okuyun lütfen okuyun. Aynı gazetede, aynı ağnette yazanlar birbirini okumuyor ve çılgınlar gibi yazıyorlar.
Millet okumuyormuş, sen okuyor musun be adam. Ha bire yazıyorsun.