RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Okullar açıldı ya

Her olayı konuşmak için belli takvimlerimiz var. Okullar açılırken de eğitim-öğretim üzerine
konuşuruz. Adettendir. Misafiri ve konuşmacısı oldum. Aklımın erdiği kadar bir şeyler anlatarak bir
saatlik sunumu doldurdum.
Orada konuşurken de daha sonra düşündüğümde de bir mesele öne çıktı. Eğitimde neden başarılı
olunamıyor? Bunun bir sebebini biliyordum. İkinci sebep de o anda zihnime doldu.
Xxxx
Eğitim ve öğretim Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Batılı uzmanlara bırakıldı. Batı tipi insan
üretilmek isteniyordu. Avusturya, Almanya, Fıransa, İngiltere incelendi ve oradan eğitim adamlarına
raporlar hazırlatıldı. O raporlar uygulanabildiği oranda kullanıldı. Her rapor bir başka ders yılına denk
gelince de, her ders yılında bir başka uygulamaya alışılmaya çalışıldı. Bir uygulama tam
kavranmamışken öteki yıl, bir başka rapor gereği başka uygulamaya geçildi. Bu kadar çok danışman ve
bu kadar çok rapor olunca ‘Horozu çok olan yerde sabah erken oldu’. Başarılamadı. İyi, verimli,
başarılı, tatmin edici, güven duyulan bir eğitim nizamı oluşamadı. Bu, birinci sebep.
Xxxx
Devlet kalıcı, icracılar değişkendir. Hükümetler kendilerini başarılı ilan ederler. Onlar hiç yanlış
yapmazlar. Her şeyi ülkenin çıkarları için, vatandaşların iyiliği için yaparlar. Her yaptıklarını bu pakete
sararak takdim ederler. Vergiler artırılırken, fiyatlar zamlanırken, memur ve işçi maaşları düşük
tutulurken, parlamenter maaşlarına 10 asgari ücret tutarında zam yapılırken hepsi ‘ülke menfaati’
paketinde sunulur. Hükümetler sandığa gidileceğinden göz boyamayı sanat haline getirmişlerdir. Ama
devlet, kalıcı. Onun göz boyamaya değil, ilkeli olmaya, eser vermeye, bekayı sağlama almaya ihtiyacı
var. Bu sebepten hükümet ile devlet her zaman aynı telden çalmaz.
Xxxx
Devletin istediği vatandaş türü ile devletin aradığı vatandaş türü aynı değildir. Bu çelişki bir savaşa
dönüşür ve genelde Devlet imkeanları hükümetler tarafından devletin istemediği, zararına işler için
kullanılır. Eğitim de böyle bir alan. Öğretmen yetiştirmek, öğretmen istihdam etmek, eğitim
kurumlarını yönetmek üç ayrı iş. Hepsi devletin vazifesi. Ama bunu gelip geçici hükümetler icra
edecek. BU konularda hükümetlerin siyasi tercihleri var. Sağcı, dine önem verir görünen hükümetler
İmam Hatip Okulu, İslami İlimler mezunlarını yönetim için kullanır, solcu hükümetler felsefeci, sosyal
ilimcileri yönetici olarak istihdam ederler. Kuruların yönetilmesi bile siyasi tercihe dayandırılınca ilim
adına, sanat, düşünce, hakikat, adalet adına eser vermek imkeansızlaşır. Başarısız olmanın ikinci
sebebi budur.
Xxxx
Çok daha önemlisi var. İnsanımızın fıtratı, doğası, genleri, DNA’sı hesaba katılmadan hazırlanan
müfredat, insanımıza ait olmadığı bir dünyayı, algılamadığı bir hayatı dayatıyor. Kendi insanımızı
ciddiye alarak, kendi ihtiyacımıza göre müfredatı kendimiz hazırlamak durumundayız.

Bu ülkenin insanı Asya kökenlidir. Duygusaldır, Çabuk inanır ve güvenir. Çabuk kırılır. İnandığında kılıcı
elindedir. Dünyaya bir değerli meta olarak bakmaz. ‘Dünya ne metaist erzet binizai’ düsturu onun
hayatını özetler. İnsanımızın fıtratını, yaratılış niteliklerini bilerek, Allah, Kur’an, Resul, Haşir, Hesap,
Cennet-cehennem, Allah rızası insanımızın mayasını oluştururken; müfredat başka bir aalemi
çocuklarımıza dayatıyorsa başarı beklenmesin.
Xxxx
İnsanımın huyu, seciyesi, genleri hesaba katılarak, kendi insanımızın gelişimini hedefleyen müfredat
hazırlandığında çok başarılı, köklü, esaslı bir eğitim sütunu olacaktır. Mesele hukukta olduğu gibi,
eğitimde de başka nilletlerden alınan raporlara dayanmadan, kendi ihtiyacımıza cevap verecek
muhtevanın, müfredatın hazırlanıp yürütülmesidir. Üçüncü başarısızlık nedeni de bu. Fıtratımıza ters
müfredat ile eğitim yapılması.

<