SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

NELERE SAHİP DEĞİLİZ?..

Kendi yaşamınızı, yaşama ayarlamakta ne kadar yeteneklisiniz? Bu ve buna benzer sorular hiç içinizden geçmedi mi? Bunları düşünmek için makul  zamanınız olmalı..

Pek çok zorluklarla karşı karşıya gelebiliyoruz. Güçlükleri aşamadığımız vakit hemen huzur duasına sığınıyoruz. Moral bozukluklarımızı bu şekilde gidermeye çalışıyoruz.

Çareler, araştırılmakla tükenmez. Motivasyonunu düzeltmek isterken kör noktaya saplanıp kalan insanların gerginliği topluma yayıldıkça huzura bağlı hiçbir hedef aşılamaz. Düşüncelerde toplanan endişe ve tepkiler, bağlantılı olarak herkesi etkiler. Büyük dertler diye yüklendiğimiz pek çok sorunlar, hayatın mucizeleri olarak birden karşımıza çıkabilir.

Yeni yılla birlikte deprem, çığ ve öldürücü bir virüsün sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Yüreklerimizi ve aklımızı bu olaylara bağlamış durumdayız. Bunlara sınır dışı olayları da eklerseniz soluk almayı da unutacak hale geldiğimizi söyleyebiliriz.

Yaşamın karşımıza çıkaracağı zorlu durumlar için hazırlıklı hale gelebilmek, itidal işidir. Yani sakin olabilmeyi ölçü edinmeliyiz.

Ne yazık ki, çoğumuz sürekli olarak mutluluğumuzu kestirme bilincinden uzağız. Sözgelimi hayatımızda bir terslik çıkınca hemen gerginleşme huyumuzu önce çıkarıyoruz. Huzurlu olmayı amaç edinen bir insanın aklına karışık düşünce ve şüpheleri yığarsanız. Gereksiz stres yaratan kötü alışkanlıklarımızdan vazgeçmezsek, bakın neler olur.

Toplumsal yaşamın dış ögelerine bir göz atalım. Son yaşadığımız deprem ve sel olaylarında devletin, milletin, sivil toplum örgütlerinin aralıksız çabaları devam ederken toplumda gereksiz söylentilerin yayıldığı görüldü. Felaketin enkaz yığınları arasında zamanla yarışan kurtarıcılar, milletin takdirini kazandı. Ama, menfi düşünceye kapılanların ise eleştirdikleri noktalar vardı. Yıkım halindeki evlerdeki bina ağırlığını taşıyan kolonların ve yatay zeminlerin çöküntü durumundaki pozisyonları hesaplamadığı için zaman kaybı yaşanıyor. Yerleşim birimlerindeki evlerin imar projeleri, her valilik ve kaymakamlık bölgelerinde bilgisayarlarda arşiv kaydıyla tutulabilseydi daha bilinçli bir yol izlenebilirdi. Kendilerini bu düşüncelere kaptırabilenler, kimsenin hayalinden bile geçiremeyeceği bir takım senaryolar üretebiliyordu. Yıllardır depremler için önerilen korunma çantalarına enkaz arasında hiç rastlanılmamıştı. Oysa , yıllarca, görevliler, bilgilendirme konusundaki uzman kişiler, gerekli uyarıları yapmıştı. Çantalarda birer düdük, el radyosu, kanamayı durduracak ilaç ve sargı bezleri, su, pratik gıda maddeleri için mesajlar yayınlanmıştı. Halka dönük korunma ihtimallerine önem verilirken binaların ani kontrollara tabi tutularak içlerine midye kabuğu karışmış kolonların berbat halleri ihmale terkedilmişti. Herkesin aklına üşüşen ve olaylardan sonra ağızlarına sakız olarak yapışan şeyler bunlardı. Uçak kazası ve çığ olaylarında düşünen herkes bir dedikodu yaydı. Geç arama ve suçlama mekanizmaları işletildi. Ancak, ortaya çıkan başka bir olay gündemdeki konuları satır altına düşürünce başka can sıkıcı konulara geçiş yapıldı.

Gerçek şudur ki, bizler hayatta neyi görmek istersek onunla karşılaşırız. Aklından dondurucu soğukları geçiren bir kimse gülmeyi beceremez. Yaşanmış olaylardan sonuç çıkaracağımız ve doğal felaketlere karşı hazırlıklı olmayı, korunma listemizin başına yerleştirmeyi unutmayalım. Her anı sellerle, volkan patlamalarıyla, büyük yangın ve depremlerle, hatta uzaydan başımıza gezegen taşları düşeceği, canavar ruhların azgınlaşacağı, dost bildiğimiz kişilerin mağduru olabileceğimizi düşünerek geceyle gündüzü karıştırmayalım.

En beğendiğimiz ve umutla baktığımız gelecek sonsuzluktur. Onun da önü kapalıdır. Huzurlu yaşamanın kurallarını kendinize şöyle kabul ettirin:

“Hayat bir yarışmadır. Kişi asla ona sahip olamaz..”

<