Kendimiz olabilmek
İnsanın da, milletin de, toplumun da, ümmetin de bir meselesi var. Kendi olabilmek, kendine
gelebilmek, kişilik, şahsiyet sahibi olabilmek, birey, toplum, millet, ümmet olabilmek. Çok büyük
sancıların temelinde bu, bulamayış var. Bu bulamamışlık başka dertleri de doğuruyor. Batıdan
çerçeveler alıp içini doldurmak yerine, çerçeveleri içindekiyle beraber almışız. Batıdan çerçeve
almak bir zamanlar tek çare olarak görünmüş. Yeni milli devleti kuranların tek beğenisi ve hedefi
olmuş. O dönemdeki, ümmetçi, milliyetçi, gelenekçi, Osmanlıcı, dindar akla gelen her münevver,
aydın aynı noktada birleşmiş. Batılı olmak, batılı gibi olmak kalkınmanın, özgürleşmenin, güçlenmenin
çaresi gibi görünmüş. Said Nursi ve Mehmet Akif gibi İslam’ın tek hakikatine başını vermekten
kaçınmayanlar bile belli ölçüde bu fikre sıcak bakmışlar. Sadece Batı’nın fennini, ilmini alalım,
ahlakını, hayatı kavrayışını almayalım diye şerh koymuşlar.
Xxxx
Yeni bir cumhuriyet, yeni bir devlet ve yeni bir hedef bulmanın heyecanı 10 yıl sürmüş. Behçet Kemal
Çağlar ve hocası Faruk Nafiz Çamlıbel’in birlikte yazdıkları 10. Yıl Marşı bu heyecanın zirvesidir ve
ondan sonra iniş başlamıştır. Savaşın, zaferin, başarının insanları mal-mülk sahibi olmaya, İstanbul-
Ankara-Sakarya- İzmir çevrelerinde arazi, bağ, bahçe sahibi olma yarışına girmişler. Zaten liderin de
sağlık durumu herkesle baş edecek durumda değildi.
Batılı olma ruha sinmiş, damarlarda kan olarak dolaşıyordu. Ama yıllar geçiyor batılı olunamıyor, batı
karşısındaki yenilgiden kurtulmak mümkün olmuyordu.
Birileri çıkıp ‘bu hedefin çok da geçerli bir hedef olmadığını artık görmek gerek’ diyememiştir. Şimdi
denilmeye yelteniliyor ama bu din adına söyleniyor ve dine yakışmayan, dinin asla onaylamadığı
haller sergilenerek söyleniyor.
Xxxx
Kendimizi bulmak gerek. Kendimizi bulduktan sonra da kendimizi anlatan sahne temsili metinleri,
beyazperde metinleri gerekiyor. Yüzlerce film, kımıldak yapılması gerekiyor. Ama meseleleri, konuları
bütüncül değil, ayrıntılı anlatmak gerek. Yani aileyi anlatan bir kımıldak aile ile ilgili tüm bildiklerimizi,
tezlerimizi anlatmak yerine, konu başlıklarına ayrılarak onlarca filmde anlatılmalı. Aceleci ve bütüncü
olmak sonuç vermiyor. Yılda bir tane, dinimizi yücelten film yapılarak toplumun Müslüman olmayı
benimsemesini beklemek abestir.
Xxxx
Bir tarihte Ankara’da Sanat Kurumu Tiyatro ödülleri dağıtmış. Ödül verilecek sahne temsili metni,
tiyatro metni bulunamamış. Sinema, beyazperde metni alanında ödül verilseydi o alanda da metin
bulunamayacaktı. Her şey taklit olunca, özgün eser çıkmıyor ortaya. Her alanda özgünlük imkeansız
hale gelmiş. Çünki insanların çıkış noktası bugün de Batıdır. Çıkış noktası değiştirilmedikçe insanımız,
toplumumuz, milletimiz, ümmetimiz kendine gelemeyecek, kendini bulamayacak, kişilik ve şahsiyetini
ortaya koyamayacaktır.
Xxxx
Batıcı çıkış noktasıyla hareket edilince hep pakete, ambalaja, kutulamaya önem veriliyor. Ama
kutunun içine, mala, üretime değer verilmiyor. Kabuk önde ama ruh ve töz olsa da olur olmasa da
olur havasında iş yapılıyor. Böyle olunca da her alanda insanımız hödükleşiyor. İnsanımızı, milletimizi,
toplumumuzu, ümmetimizi saracak, işte ben buyum diyecek metinler yazılmalı artık. Sahne temsili ve
beyazperde alanında çok iyi oyuncularımız var. Ama metin yok, metinlerde insanımız yok,
medeniyetimiz yok, ümmetimiz, milletimiz yok. Batı var. Batı var ama taklit batı var. Bir kıymeti yok.
Aslı olan hiçbir şeyin taklidi bir değer ifade etmez.
Xxxx
İnsanın da, milletin de, toplumun da, ümmetin de bir meselesi var. Kendi olabilmek, kendine
gelebilmek, kişilik, şahsiyet sahibi olabilmek, birey, toplum, millet, ümmet olabilmek. Çok büyük
sancıların temelinde bu, bulamayış var. Bu bulamamışlık başka dertleri de doğuruyor.
Genç nesillere yeni hedefler göstermek zorundayız. Bir takım adamları, düşünceleri eleştiri
süzgecinden geçmemiş adamları adam diye tanıtmakla bu hedefi gösterilemez. Değer verip ağabey
diye adlarına diziler yapılan adamların hiçbir düşüncesi eleştiri süzgecinden geçmemiştir ve geçemez.