KAZMALAR ELİMİZDE !
Demek ki, yaşlandıkça geriye doğru, çocukluğuna dönüyor insan. Bazı hadiseler, insanı çocukluk yıllarına, öğretmenlerinin bellettiği şarkıların, masalların, hikayelerin dizelerine götürüyor…
Bu sabah bunlardan “ormanı koruyalım” temalı bir şarkıyı hatırladım. Şarkıdaki şu iki satır anlatacağımız olaya pek de manidar düşüyormuş meğerse :
Bu şarkıdaki unsurlar , iki meşhur ve zengin gazetecinin Bodrum’daki kaçak yazlığı hadisesine şahmerdan ağırlığında vuruyor.
Bir takım fitne fesat mahfiller, hakkımda ormanda bulduğu iki kazma ile o da kendine rant devşiriyor, derlerse sakın ola ki kulak asmayasınız. Buna ne tenezzül ederim, ne de ihtiyacım var. Benim maksadım , kamuya mal olmuş, herkesin okuya okuya uyuya kaldığı sıradan bir haber dizisine, bir iki satır katmaktan ibarettir.
Bu adi haberi nezdimde sıra dışı yapan ise hadiseye bir takım küçük unsurların ilave edilmiş olması ve bu sabaha sağ kalkmış olmamdır.
Efendim, eşgal ve kimlikleri muhterem efkarı umumiyece malum, muhaliflikleri ve sıkı Atatürkçülükleriyle meşhur iki gazeteci, iddiaya göre Bodrum’da kendilerine birer yazlık alıp sütre gerisinden sürüne, sürüne ormana, bir kısım Hazine arazisine zilyet olup , toprağı kendi nam ve hesabına olmak üzere büyütmüşlerdi.
Bunu gören bazı muhbirler ise yemeyip içmeyip hadiseyi ilgili makamlara ihbar ederek, gereğinin yapılmasını arz ve arzu etmişler.
Sonuçta yüce adaletimiz hadiseye el atarak, kararını vermiş; yıkılsın!
Nezih tatil bölgemiz belediye yıkım elemanları, yıkım kararı ile kazmalar ellerinde, uzun ip bellerinde, Alman devletinin himayesine giren kaçak gazeteci ile Atatürk kitabını hayranlarına 2500 liraya satma mahareti gösteren gazetecinin yazlıklarına doğru yol alıyorlar.
“Yolda fil bir karıncaya rastlıyor..
Fil karıncaya soruyor; Karınca kardeş nereye?
Karınca; Hacca gidiyorum.
Fil: Bu adımlarla mı?..”
dediği gibi..
Onlar yol almaya dursunlar biz gelelim belediyenin önceki icraatlarına… Belediye daha önce de Bodrum’da 499 kaçak yazlığı mega kazma ve kepçelerle yıkıp yerle bir etmişti.
Belediye elemanları, bu kez mega aletlerle değil basit kazmalar ellerinde, uzun ip bellerinde olmak üzere yıkım işlerine başlamışlar, tuğlayı elden ele dolaştırarak , gürültü yapmadan, kiremit tozlarıyla ,vatandaşı toza toprağa boğmadan insan haklarına uygun bir şekilde yavaş yavaş çalışıyorlar..
Bunlar yavaş yavaş çalışırken başka bir mahkeme elektronik hız yaparak yıkımı durdurma kararı ile yıkıma müdahale ediyor. Bunun üzerine belediye elemanları tuğlalar ellerinde ,uzun ip bellerinde kalakalıyorlar.
Gelelim kıssadan hisse bölümüne;
Bizler gazetecileri , “ Basın ahlak yasasına uymayı kabul ve taahhüt eden” varlıklar olarak biliriz. Ancak bazıları da , sütre gerisinde pozisyon alıp, bazı Hazine arazisini kendi nam ve hesabına tırtıklıyormuş… Bu tür ayıpları ise ne Atatürkçülükleri, ne de gazetecilikleri örtemez!..