İŞİN İÇYÜZÜ / GEL ZAMAN, GİT ZAMAN
Düşüncelerimizin derinliğinde beslediğimiz pek çok gerçek, yanılgılarımızın tersi olarak günlük yaşamımızda yer buluyor. Ayaklarımızı yerden kesen ve bizleri zıplatan sevinçlerimiz bile sabun köpüğü gibi eriyip gidiyor.
Geçmişi eşeleyin. Hayatımıza giren pek çok şeyin, güncel değerinin “saçmalık” olduğunu görecek ve kabul edeceksiniz.
Gel zaman, git zaman oldu. Zamanın akıp gittiği gerçeğine karşı planlı bir kuralcılık önümüze çıkarıldı. Fırsatları değerlendirmemiz önerildi.
Öğreticiler, boşa zaman harcamanın bedelinin ağır olacağını hatırlatarak:
“Yakala zamanı” komutunu verdiler.
“Dön gel zaman” arayışlarına sıkça kapıldık. Ömrümüz zamanı kollamakla, zamanı öldürmemek arasında geçti.Amaçlara ve hedeflere ulaşamayanlar,zamanı fırsata çevirenlerin “dönme dolabın’da boşa geçen bir ömrün ızdırabıyla dağlandılar.
“Sonuç ne’mi oldu? Bunun da Sezen Aksu, şarkısı sözleriyle çözmüş bulunuyor:
“Ne ümitler yaşlandı, gel zaman git zaman..”
Mutlaka “derin bir iz” bırakan anıları olanlar, hayatlarına giren pek çok şeyin saçmalık olduğunu gördüklerini sizlere anlatacaklardır.
İşte, “el zaman, git zaman..” diye söze başlamamızın nedeni bundandır.
Gereken şeyi zamanında söylemekten kaçınırız. Kendi hakkımızda karşımızdakinin ne düşündüğünden çekindiğimiz için toplumun alışkanlıklarına ters düşmemeye özen gösteririz. Hatırlamaya çalışalım. Uzun yıllar önce, Hollanda kaynaklı bitkisel bir yağı öne çıkarmış, tereyağını mutfaklarımızdan uzaklaştırmıştık. Sağlıklı bir yaşam için bu yağlarla beslenenler uzun yaşayabildiler mi? Tıp dünyasının bugünkü verileri, kalbin dostu olarak tereyağını gösteriyor.
Geçmiş zamanı, dön gel zamana aktarırsak, inanılır gerçeklerden birinin daha yanıltıcı üzüntüsünü yaşarız..
Sakatat, denilen, ciğer, dalak, yürek, kelle paça gibi hayvan ürünlerine karşı, yarım asırdır, ağızlarımızı mühürlü tuttuk. Doktor uyarılarıyla bu organları yemekten kaçındık. Ama, “dön gel zamana” eriştiğimizde, bunların yararlı bir besin olduğu ortaya çıktı.
Zamanın nasıl boşa harcandığını anlatmaya bu birkaç olay yeterli sanırım. Çünkü, daha fazlasını listelemeye kalkarsam toplumun eziklik duygularını kabartmış olurum. Sadece bunlardan birine açıklık getirebilirim. Sakatat ürünlerine yabancı ülkelerde aşırı ihtiyaç duyulmaktadır. İç piyasaları köreltip ihracatı artırmak amacıyla ticari oyunlara girenlerin maskeleri düşürülmedikçe:
“ Sağlıklı Yaşam”ın yolu açılamaz.
Zamanın akıp gittiği gerçeğine karşı direnmek mümkün değil. Ama, zamanı fırsata çevirenlerin avucunda büyük sağlık bedelleri öderken, düştüğümüz yanılgıların faturası da ortada..
Hayat yolumuzu kimler hazırlıyor?
Cebinde tansiyon aletiyle dolaşmayı bağımlılık haline getirirseniz, zamanın akıp gittiği gerçeğine takıntısı olan insanları, günün birinde, hangi geleceğe inandırabilirsiniz?
Dünya tıp çevreleri, alçak ve yüksek tansiyon değerlerinin gereksizliğini, günün birinde açıklarsa, aman aklınıza mukayyet olun!. Sınırlı öğütlerin içine sıkışıp kalmaktansa, geçmişten kalan sağlığınızın daha fazla tükenmemesi için kendinizle uzlaşın..
Boş verin. Hoş görün..
Buna kendinizi alıştırmazsanız, sağlığınızla kumar oynamayı alışkanlık haline getirirsiniz.
İşte,son günlerin yeni bir sağlık buluşu daha.. Eşek sütünde şifa varmış. Eşek sütü, damar, mide, cilt ve kanser hastalıklarında iyileştirici etkiler gösteriyormuş.. Bu haber topluma pompalanınca herkes eşek sütünü peşine düşmüş. Haberlere bakılırsa, o kadar çok eşek çiftliği kuruluyormuş ki, kısa zamanda, yerli piyasada karaborsa oluşmuş.. Eşekler tükenmiş, yenileri için ithalat düşünülüyormuş.. Sağlıklı yaşam için litresi 100 liraya çıkan eşek sütüne talepler çok fazlaymış.. Sipariş ofislerinin bile kurulduğu söyleniyor..
Dünyadaki bütün bilim kurumları, bugüne kadar, İnsan Vücudunun sırrını hala çözmüş değildir. Bekleyelim, görelim, hatta dileyelim ki, bu mucize, eşek sütüne nasip olsun!. Eşekte ev eşekliğinden kurtulsun!.
Yazımızın sonuna bir Fransız Atasözünü ekleyelim:
“Her akılsıza hayran olacak,başka bir akılsız bulunur.”