GÜLMENİN SIRASIMI LAN ŞİMDİ?..
“Yaşamak, nefes almak değildir, aksine didişmek, savaşmaktır. Organlarımız, düşüncelerimiz, yeteneklerimiz, kısacası varlığımızın duyumsaması olan her şeyi ve onun hizmetinde olan her yeteneği kullanarak savaşmaktır. Yaşadığı yılların sayısı fazla olanlar değil, aksine yaşamı yüreğinde en çok duyumsayanlar çok yaşamıştır.”
J.J Rousseau
Derin anlamlar içeren bu söz düştü aklıma. Günün “anlam” ve önemini anlatır diye düşündüm…
Oysa mizahtan söz edecek ve “kurtarıcımız mizah” başlıklı bir yazı hazırlamıştım sizlere. Eşimin de dayanılmaz baskısı ve dahi sizlere verdiğim söz gereği politika yazmadım yine. Üstelik mutlaka yazılması gereken bu günlerde. Küfredilmesi şart olan isimlerin çoğalmasına rağmen, yapılması ve yapılmaması gerekenleri haykırmam gerekmesine rağmen, çığlığımı içime gömüyorum arkadaşlar.
Ve ilk hazırladığım yazının üzerinde biraz oynayarak kurtarıcım “mizah”a yükleniyorum…
Denir ya “Gülmenin sırası mı şimdi.” Diye… Çoğu zaman haklı imiş gibi görünen bu soru aslında hiçbir zaman haklı olmamıştır. Çünkü bu soru, istisnasız her daim yöneltilebilir. Çünkü bu ülke vatandaşları olarak bizler, kötü anları hiç bulunmayan bir zamanı hiç mi hiç yaşamamışızdır.
Başımızda her zaman bir dert bulunmuştur. Bu soruya hak vermeye kalkışsak hepimiz ömür boyu asık suratla yaşamaya mahkum olacağız demektir. Yani biz Türk vatandaşları bu dünyayı, hiç gelmeden mi terk etmeliyiz?
Bir başka yanlış anlaşılmayı da atlamayalım… Sanılmasın ki mizah sadece güldürme amacı taşır. Mizahın asıl amacı “DÜŞÜNDÜRMEK”tir. Hem de alabildiğince hızlı düşündürmektir… Mizahın yarattığı şokla beyin öyle hızlı çalışmaya başlar ki, insan her zaman göremediklerini görme imkanına kavuşur. Yani gerçekleri görebilmeye başlar. Yani kafaya “dank” eder…
Dünya gerçeklerini görebilme düzeyine çıkan kişi, “korkusuz” oldu demektir. İsterse o gerçekler “ağlama” sonucu doğursun. Mizah, güldürebileceği gibi son derece doğal olarak ağlatabilir de… Kara mizah nedir ki? Ya da insan “donup” kalır…. İşte buhal de mizahın tıpkı ötekiler gibi doğal amaçları arasındadır. Zaten mizahın amacı ne güldürmektir ne ağlatmaktır…
Asıl amaç “düşündürmek”tir…
Türkiye’de toplumun gerçek mizaha yaklaşmasını, ne yazık ki aslında mizaha “düşünmece” değil de “gülmece” diyenler engellemiştir. Bu engelleyenler yine ne yazık ki “sözde mizah” yaptığını sanan zevattır…
Mizah, ister güldürsün ister ağlatsın, ya da dondurup bıraksın. “AKLIN SANATI” olarak görevini yapar arkadaşlar…
“Aklın sanatı” olan mizah insan aklını da geliştirir… Mizahın ömürleri boyu eğitip geliştirdiği kişiler “her şeyin boş” olduğunu değil, bazı şeylerin boş olduğunu anlayarak, olur olmaz saçmalıklarla karamsarlığa düşmezler. Yaşamın anlamını daha iyi kavrarlar. Doğru yaşamayı daha çabuk öğrenirler…
Mizah dedik ciddi bir yazıya daldık, zira mizah ciddi bir iştir dimi ya… Bu yazının ağırlığından ve içinde bulunduğumuz günlerin sıkıntısından biraz olsun uzaklaşalım mı?..
Hanımlarda bazen (hayır canım alınmayın hemen bazı hanımlarda bazen diyelim) kocalarının sadakatini deneme hevesleri depreşir.
Böyle bir durumda hanımefendi, kendisine göre cin fikirli bir plan hazırlar. Bir güzellik enstitüsüne giderek görüntüsünü saçından tırnağına değiştirir. Eşinin hiç görmediği giysilere bürünerek yolunu gözler. Fırsat yaratıp sesini de değiştirerek konuşur. Sonunda da önerir:
“yalnızım… Bir kahve içmek için, bana eşlik eder misiniz?”
Adam bir an silkinir sonra da yanıtlar:
“Kesinlikle olmaz… Karımı andırıyorsunuz…”
Efendiiimmmm, bir haftayı daha geride bıraktık… Gelecek haftanın daha güzel, daha güvenli, daha yaşamaya değer olması dileği ile sağlıkla kalınız…