DEV EKMEKLER...
Evde yoğurt çalmaya niyet ettim. Baktım ki evde maya yok.
Dışarı çıktım . Evin önünde bir miktar durdum. Sabahın erken saatleri…Herkes yola düşmüş. Kimi yokuş yukarı kimi yokuş aşağı iniyor...
Ben de yokuş aşağıya inmeye karar verdim.
Bir apartmanın önünde durdum. Sokağa baktım. Bu kadar garabet yapı nasıl bir araya getirilir dedim içimden.
Yaşları otuzbeş-kırk seneden aşağı olmayan bu binalar, Karadenizli müteahhitler tarafından aralarına bir sigara kağıdı giremeyecek kadar birbirine yapıştırılmıştı.. Maazallah bir depremde bu binaların kader birliği yapabilir, diye düşündüm.
Neyse geçelim...
Orta direğe ait muhtelif marka ve modeldeki arabalar, yollara babalarının malı gibi sere serpe yayılmış.,yolda yürüyecek yer kalmamıştı.
İhtiyatı elden bırakmayarak sağdan ; sağıma soluma arkama,önüme bakarak yürüdüm. (Korkuyorum ; aşağıdan hızla gelen ya da park edenler arasından sıyrılacak sinsi bir canavarın altında kalmak işten bile değil.)
Binalar kırmızıya kestiğine göre , bugün galiba bayram. Pencerelere, balkonlara bayraklar asılmış.
“O kadar çok bayram var ki; acaba hangi bayram?” diye düşünmek zorunda kaldım.
Sonra bizim mahallede bayağı kültürlü insanlar vardır. Ekseriyeti emeklilerden müteşekkil bu zevatın ellerinden kitap gazete eksik olmaz. Yan ceplerinde Sözcü, Birgün gibi gazeteler taşırlar. Tek tük de olsa parklardaki banklarda oturan Ecevit kasketli yaşlı adamların sol ceplerinde başlığı görünecek şekilde Cumhuriyet gazetesi görünür.
Bu binaların zemin kat pencereleri yere yakındır. Pencerelere saksılar konulmuş, saksılara da türlü renkte çiçekler dikilmiştir.
Zaman zaman karanlık bir pencereden bir kolun çıkarak çiçekleri suladıktan sonra içeri çekildiği görülür. Sahibeleri tarafından sulanan bu sevimli şeyler gelip geçenlere tebessüm ederler.
Bu çiçekleri şahsen ben pek önemserim. Bunları görünce mutlu olurum. Onlar bence bu evlerin tadı tuzu, tek başlarına iyi niyet elçileridir.
Sokağımızda hayli hayvan sever yaşar. Ne edip edip bu hayvanları evlerinde barındırırlar. Dar bütçelerinden kedilere, köpeklere bakım,beslenme parası ayırırlar.
Mesela şu eski binanın zemin katındaki demir kafesli penceresine atılmış kırmızı minder…
Sabahın kahvaltı saatlerinde evin penceresine konulan bu kırmızı minderde bordo- beyazlı bir kedi hanım hatun oturup sahibesinin işten dönmesini bekler.. Hangi takımdan olduğu bir yana ,şu darı dünyada kendisinden başka bir yakını olmadığı açıkça anlaşılan sahibesi ise tam bir sır küpüdür. Karalara bürünüp bir başına kedisiyle yaşar…
Bugün hava bulutsuz , gökyüzü masmavi...
Bugün, kırmızı minderin yağmurda ıslanma ihtimali sıfır . Bordo beyaz kedi canı sıkılmadan sokaktan gelip geçeni , insanı hayvanı, kediyi köpeği , uçarı- kaçarı seyredebilir.
Şişman sütçüye ulaştığımda, kendisinin henüz dükkanına intikal etmediğini , ancak dükkan anahtarını yandaki leblebiciye emanet ettiğini öğrendim.Leblebici, kapıyı açıp maya yerine bana ikiyüz elli gramlık yoğurt verdi.İnsaf ! İki kaşıklık yoğurt iki buçuk lira ! Buna fırsatçılık denmez de ne denir.
Yoğurdu aldıktan sonra gerisin geri döndüm. Ancak daireyi geniş tutarak, Selimiye parkı üzerinden eve intikale karar verdim. Park civarındaki bir fırının önünden geçerken vitrinde birer sini büyüklüğünde dev ekmekler gördüm. Taaccüp ettim.
Fırından içeri girdiğimde kısa boylu şöyle böyle elli ellibeş yaşında,kafası kel Karadenizli hamurkar,elindeki hamurla oynaya oynaya hızla dışarı çıktı. Bunun üzerine sorumu kürekçiye yönelttim; Sorması ayıp birader bu ekmekleri devler için mi yaptınız ,dedim. Kürekçi gülmedi ; “ Yok, ekmekler kurumsaldır,dedi.
Ekmeğin kurumsalı nasıl olur diye düşünceye dalmıştım açıkladı; Bu ekmekleri şirketlere, kurumlara yapıyoruz ,dedi.
Durum anlaşılmıştı. Baktım , içeride normal insanlar için değişik boyutta ekmekler de var. Birine müşteri oldum. Kel hamurkar içeri girdi; normal fiyatı dört lira ama sana üç liraya bırakabilirim, dedi.
Ekmeğin pazarlığı mı olur,diyeceksiniz, ama söylediklerim gerçektir. Doğrusu ekmek hayli esmer ve birbuçuk normal ekmek boyutundaydı . İster inanın ister inanmayın; olay aynen aktardığım gibi oldu…