'ÇANKAYA' Birinci Baskının önsözü
Kitaplığımdan çıkarttım, tozunu aldım, ilk sayfayı çevirdim “İstanbul 1984”ü gösteriyor
basım tarihi. O tarihte BATEŞ A.Ş taşımış vitrinlere.
Hiç bir şey ekleyip çıkartmadan, virgülüne dokunmadan kısa “ÖNSÖZ”ü aktarıyorum.
“Atatürk devri üzerine hatıralarımı 1952 de “Dünya” Gazetesi’nde yayınlamıştım. Bu
eserin iki eksiği vardı: Biri Atatürk devrini bilenler için olmak, öteki de o günlerde sırasız
sayılabilecek bazı olayları açıklamamak.
Şimdi bu iki eksiği tamamlayarak “ÇANKAYA”yı yeniden yayınlıyorum.
Moda, 2 Mart 1968
Falih Rıfkı ATAY
Her gün kitaplığımın tozlu raflarında sırtı ile göz göze geldiğim “ÇANKAYA”yı
geçtiğimiz günlerde indirdim raftan, dalmışım içine “vay be” dedirten bu muhteşem eseri
okurken kurulan cümlelere, vurguya, anlatıma, tarza bir kez daha aşık oldum…
Karşılaştığım eski bir dostu size önermeye karar verdim.
Ve diyorum ki her Türk genci bu eseri mutlaka ama mutlaka okumalı… Çankaya’yı
okuduktan sonra kurduğum cümleler bana "yavan" gelmeye başladı, “yazı yazdığımı
sanmışım”diye düşünür oldum. Ve iddia ediyorum bu esere, ne bir kelime ne bir vürgül ne
de bir nokta eklenip ya da çıkartılamaz.
Çankaya’nın 2. Sayfasında yer alan “Birinci Baskının Önsözü”nden kısa bir alıntı
yaparak bu haftayı noktalıyorum efendim…
“1946, hele 1950’den beri Atatürk devri, onun içinde şöyle böyle bulunmuş olanların,
veya kendilerini olduklarından başka türlü sandırmak hevesine kapılanların elinde
sömürülüp durmuştur. Yayınlanan hatıraların çoğunda ölüler tanık, bir ağız iki kulak
arasında, hiç kimsenin duymadığı fısıldaşmalar belge diye kullanılmaktadır. Tarihçi ise
gazete okuyucuları kadar kolay avlanmaz. Tarihçi, bu hatıraların doğruları ile sahteleri ve
zorlanmışları arasında yanılmaktan kendisini kurtarmasını bilir.
Gariptir ki görev ve sorum başında bulunanların belli başlı hiç kimse de hatıralarını
yazmamıştır. Elimizde yalnız Atatürk’ün nutku vardır.
Atatürk de, kızıp darılır, barışıp gene bozuşur, bazen huysuzluğu, bazen keyfi tutar, bir
müddet her hangi bir dedikodunun etkisi altında haksızlığa kadar gider, sonra pişmanlık
duyar, üstelik alayı, şakayı sever, faniliği size bana benzer tabii bir insandır, Şahıslar için bir
“değişmez” bir de “geçici” övgü ve yermeleri vardır.”
Benden bu kadar efendim. Ağzınıza bir parmak bal çaldım. Okuduysanız bir kez daha,
okumadıysanız yazık derim ve hiç vakit kaybetmeden edinin efendim…
Haftaya görüşmek dileği ile…