RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Büyükdoğu'da çalışırken

Gazeteci Abdullah Işıklar fiili gazeteciliğe Büyükdoğu gazetesinde polis-adliye muhabiri olarak başlamıştı.
Orada gördüklerini, dinlediklerini de anlattı.
Necip Fazıl  bey eşi Neslihan hanımla konuşurken telefonda karşılıklı olarak hu diye konuşurlardı diyor Işıklar. Birbirlerine isimleriyle, alo veya evlilik sıfatlarıyla hitap etmek yerine hu diye söze başlar hu diye sözü tamamlarlardı diyor.
Necip Fazıl Kısakürek her zaman iyi bir şairdi. Sonradan reddederek tövbe ettiği şiirleri de şiir olarak muhteşemdi. Allah, o kuluna da önce böyle bir husuiyet ikram etmişti. Daha sonra da Abdülhakim Arvasi hazretleriyle tanıştırarak onu iman ve İslam çerçevesine sokan da Allah’tır. İnsan iman ve İslam çerçevesine sığdığında beşeri zaaflarından sıyrılmaz. Beşeri zaaflar verilmiş insana. Yok edilmeleri için değil, onunla imtihan kazanmak için verilmiş. Necip Fazıl’ın da beşeri zaafları  hayatı boyunca hep vardı ve onları sınırlandırdığı oranda, onları yendiği nispette sınavı başararak yaşadı. Allah mekeanını cennet eylesin.

Xxxx

Büyükdoğu 1951-52’de yayınlanırken herhalde haftalıktan günlüğe döneceğini ilan ettiğinde olmalı. Üniversite Öğrenci Cemiyeti Başkanı bir telgıraf çekerek Büyükdoğu gazetesini tebrik ederek memnuniyetini ifade eder. Bu telgırafı Necip Fazıl bey gazetede ‘Üniversite gençliğinin Büyükdoğu’ya bakışı’ diye neşreder. Bu beyanatın altında Osman Akkuşak imzası vardır. Zaman su gibi akıp gider, Osman Akkuşak Büyükdoğu’da çalışmaya başlar. Yazıişleri Müdürü İzzet Selami Sedes. Muhabirler Osman Akkuşak, Abdullah Işıklar. Başkaları da var elbette. Komitacı, İttihatçı Agah bey de oradadır. O akşamları da Necip Fazıl beyin evindedir, aile dostudur. Neslihan annenin ‘briç’ arkadaşıdır.

Xxxx

Osman Akkuşak üstadın kendisine sıcak baktığını düşünmektedir. Böyle aptalca düşünceleri olur insanın. Herkesten daha önemli, herkesten  daha yakın olduğunu ar sayar kişi. Ama işin aslı öyle değildir elbette. Muhatabın dünyasında sen de herkes gibi birsindir aslında.
Gazetede iki tane telefon var. Biri yazıişlerinde biri de Necip Fazıl beyin odasında. Yazıişlerindeki telefon çok meşgul. Arayan soran, haber veren, haber için arayan muhabirler.
Osman Akkuşak o tarihte 21 yaşında (1931) doğumludur. Kanı hızlı akıyor. Başında kavak yelleri, biraz da cesur olunca cüretkear davranışları eksik olmuyor. Yakışıklı, çapkın bir Tük genci.
Osman Akkuşak bir kızı arayacak, zaman geçiyor, telefon dolu, geçiyor Necip Fazıl’ın odasına. Agah bey onu uyarıyor, üstad ‘ben yokken kimse odama girmesin’ dedi. Osman Akkuşak onu, ‘o bana bir şey demez’ diye susturduktan sonra odaya girip telefonunu ediyor ve maksat hasıl oluyor.

Xxxx

Necip Fazıl bey gelince durum ona bildirilmiş. Ertesi sabah gazeteye geldiğinde Osman Akkuşak, ‘üstad seni odasına çağırıyor’ diyorlar.
Buyrun üstad beni istemişsiniz.
Sen dün bu odadan telefon etmişsin. Seni uyardıkları halde dinlememişsin.
Karşılıklı konuşmalar uzayınca Necip Fazıl bey sinirlenmiş ‘çık dışarı’ diye ünlemiş. Osman Akkuşak ‘çıkmıyorum deyip oraya oturmu. Üstad ayağa kalkmış zorla odadan atacak, itişip kakışma başlamış. Bu arada Necip Fazıl beyin gömleği yırtılmış. Hemen diğerleri gelip araya girmişler. Agah bey ‘polis çağırıyorum’ deyince üstad, efendim siz müdahale etmeyin’ deyip yerine oturmuş. Osman Akkuşak orada oturmasını sürdürmüş ve bir müddet sonra ‘şimdi ben çıkıyorum’ demiş. Bu tavır  tam da Necip Fazılvari bir tavırdır. Malum tireni kaçırınca onu ben kovdum diyen odur.

Xxxx

Osman Akkuşak tabi gazeteye uzun süre gelmiyor. Sonra bir gün vapurda karşılaşıyorlar. Necip Fazıl bey o tarihte 48 yaşında (1904 doğumlu).
Epeydir yoksun, neredesin diye konuşuyor Necip Fazıl.
Osman Akkuşak da sevinç içinde  İstanbul dışındaydım üstad diyor ve tekrar birlikte çalışmaya başlıyorlar.

 

<