CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

BEŞİKTAŞ VAPURUNDA..

Kadıköy’de Beşiktaş vapurunu bekliyorum. İşletme bekleme yerini boyamış badanalamış, hizmete açmış. Taze boya kokusu ortada dolanıp  duruyor 

Sabahın orta saatleri ; on- on bir civarı...Dışarıda güneş ve bahar...

Rıhtımda martıları seyrederken kunduralarını boyatanları  gördüm. Karadeniz’de gemileri batmış efkârlı erkek ve kadınlar belediye banklarında oturmuşlar...

Sıcak sosis, sucuk tost yapan büfeciler ve önlerinde bekleyenler birer resim gibi duruyor…

Okumuş yazmış olduğu orta topuklu  şık iskarpininden   orta karar mantosundan, kısa kesili saçlarından ve orta boy gözlüğünden belli bir hanım yan tarafıma otururken kitabını faş etti. Kitap bana tanıdık ; Oscar Wilde'ın  Mutlu Prens’i...

Doğrusu eski bir dostu, gurbette  bir köylümü  görmüş kadar mutlu oldum.

Yaşlı bir kadın sağ yanıma ilişti.

 Geçelim... 

Vapur yaklaşıyor olmalı ki, kalabalıkta bir hareketlenme oldu. Yolcular kapı önünde birikti.

Yolcular giyimleriyle  bahar  beklentisi  içindeler...Halbuki küçük bir açık verdiklerinde grip ve nezle yakalarına yapışacak... Biliyorlar bunları ama gene de inadına bazı kimseler yaka bağır açık, mevsim geçişine meydan okuyor.

Ben...Ben tedbirini aldım. Paltomu giydim. Hava serin. Neme lazım,  netameli  bir esinti adamı yatağa düşürür...

Bazı  kişiler “Yahu hayırdır, ne işin var Kadıköy'de? Sen Kadıköy’ü pek sevmezdin?” diyebilirler.  Haklıdırlar. İşim düşmedikçe buranın gürültücü genç  kalabalığına karışmak istemem Zaten sakallı küpeli gençlerin içinde ne işim var ki ?

Efendim, açıklama izin verirseniz  arz edeyim. Ben bugün söz dinlemeyip mevsim geçişlerine karşı başını bağrını açıp yatağa düşmüş bir arkadaşı ziyaret için buraya geldim.

Uzun zamandır arkadaşa sözüm vardı. “Tarhana iç, gribin geçer” demiş, kendisine tarhana götüreceğini vaad etmiştim. Geç de olsa , vaadimi bir ay sonra, arkadaşın gribini  hafiflettiği bir zamanda yerine getiriyorum. Ancak  tarhana dolu iki kavanozu arkadaşa  değil, işaret ettiği adrese teslim ettim. Kendisi mühim bir mektup üzerindeymiş. Mektubun başından kalkıp rıhtıma gelemedi. Olsun...

Ben geç de olsa vaadini yerime getirdim . Beşiktaş’a işime gideceğim.

Boğaza doğru, Karadeniz’e doğru bir gemi geçiyor. Öylesine heybetli ki;  geçmiyor sanki duruyor. Yükü ağır olmalı. Üzerinde tek bir canlı yok...

Vapura bindim . Vapurda herkes cep telefonuna yapışmış. Ben de cep telefonuyla yazı yazıyorum... 

Köşemi takip eden, “ buna noldu epeydir yazmıyor “ diyen  muhterem arkadaşlara artık baharın geldiğini, vapurun Marmara’nın yeşil sularını  beyaz köpüklerle yaradığını, yolcular arasında umumiyetle iyimser bir havanın hakim olduğunu haber vereyim dedim. 

 

<