BEDİİ FAİK SİNOPLU DİYOJEN VE İSTATİSTİKÇİ
Gazeteci milletini bilenler bilir de bilmeyenlere kısaca anlatayım…
Biz gazeteciler nerede huysuzluk çıkartıp, nerede sorun yaratacağı belli olmayan, işimize gelmediğinde güneşi bile kara, işimize geldiğinde dikeni bile gül, tırtılı bile bülbül göstermesi mümkün yaratıklarız…
Son günlerde elimden düşüremediğim bir kitap var anılarla dolu bir kitap… Orada bir “anı”ya rastladım, yüzlercesi var da bunu bu hafta sizlere aktarayım istedim.
Aktarmadan önce de bir gazeteci tanımı yapayım dedim . Zira anıyı yazan Bedii Faik yani bir gazeteci, hem de ne gazeteci. Bu anıyı okurken yazının girişini de zihninize yerleştirdiğiniz yerden çıkartıp bi anımsayın bakalım haksız mıyım?...Bir hanım okuru Bedii Faik’e soruyor: “Ecevit’e hep romantik derdiniz, şimdi iktidardaki haline bakıp aynı fikirde misiniz?”
Bedii Faik, hanım okurunu Hürriyet’teki köşesinden yanıtlıyor:
“Hanımefendi artık onun ‘roman’ı bitti geriye ‘tik’i kaldı…
Gazetecileri hem tarif etmeye çalıştım hemi de bir örnek verdim... Bilmem anlatabildim mi?
Efendim yine poli”tik”aya dalacakmışım gibi bir his sardı beni, hemen değiştiriyorum konuyu ve bizim Sinoplu Diyojen’e geçiyorum…
Kökeni Sinop ilimiz olan bir Anadoluluyu ansak diyorum… Bildiğimiz adı Diyojen’dir (Diogenes Kynik) İ.Ö. 4. Yüzyılda ünlenmiş. Özelliği, hepimizin bildiği gibi, fıçıdan bir evde yaşayan filozof olmasıdır.
Ömrünü Atina’da geçirmiş. Orada kendisine takılırlarmış: “Sinoplular seni sürgüne mahkum ettiler!..” O da yanıt verirmiş: “Ben de onları Sinop’ta kalmaya mahkum ettim…”
Hiçbir yazarın eseri kalmamış. Hep başkaların onun yaptıklarını yazmışlar. Gereksinimlerini en aza indirmiş. Bütün yıl yalınayak gezer, saçak altlarında uyurmuş. Gerçekten de bir fıçıda yaşarmış…
Dar bir yolda Diyojen’le karşılaşan bir Atinalı, yolu keserek diyor ki: “Ben bir deliye yol vermem!” Diyojen kenara çekilerek cevap veriyor: “Ben veririm.”
Diyojen bir ermişin yüceliği ile bir saray maskarasının şakacılığını kendisinde toplayabilen, özverili filozof…
Aklıma ne geliyor biliyor musunuz? Acaba Sinop Cumhuriyet Meydanı’nın bir köşesine, bir fıçı koysak, yanına da bir yazı: “DİYOJEN’İN EVİ” diye… Hiç olmazsa bir Sinopluyu anmış olur muyuz?
Fıçı çalınmaz ise tabii ki!...
Gazeteci… Bedii Faik… Diyojen derken haftanın da yazının da sonuna geldik…
İyi haftalar dileyelim ve
UZATMAYALIM:
“Eğer bir adamın sağ ayağı kızgın bir soba üzerinde, sol ayağı ise buzun içinde bulunsa, istatistikçi o adamın ortalama olarak rahat olduğu söyler…”