BALONCU...
Hava soğuk mu soğuk...
Kendisine “büfeci”nin orada rasladım. İri kemikli , zayıf bir adam. haftalık sakalı avurdu içine çökmüş. Gözleri ferini kaybetmek üzere, derine düşmemek için direniyor;
-Atmış sekiz yaşındayım.
Gözlerim paltosuna takılı kaldı. Kırçıl paltosu eski ama iyi kötü iş görüyor. Dört mevsimin dörtte üçünü bu adamın sırtında geçiriyor var adamı üşütmüyor.
Balonlu sol eli havada ayak üstü sohbette;
-İşler mi ? Allah'a şükür. Eve bir ekmek götürürsem ne mutlu bana... Atmış sekiz yaşından sonra ne beklentim olabilir? dedi.
Yan tarafta çerezci şişko Murat, küleğiyle çerezlerini havalandırıyor. Orta boy patlıcan büfeci, kafasında dönen kırk tilkisiyle gözlüğünü düzeltirken gazeteleri tezgaha diziyor... Ona göre, kıyamet koptu kopacak. Pazar tarafına baktı. Pazar tarafında bir hareketlenme var. Sabah müşterisi sökün ediyor...
Mısır kazanından kurulmuş. Buharlar çıkıyor...
****
Baloncu cezaevinde yatmış. Söylemişti suçunu, şimdi hatırlayamıyorum. Bilgimi tazelemek için eski yarasını deşmek istemedim; tekrar sormadım.
Babasıyla birlikte yağ ve peynir satıyordu ... Sonra devran dönmüş; baba ölmüş... askerlik... Cezaevi...Seyyar satıcılık...
Şifalı ot sattığı günlerde tanıdım ben onu .
Yaşlanmıştı. Kısa bir tereddütten sonra beni tanıdı. Yüzü ışıdı;
-Benden az ot almadın, Allah razı olsun. Benden çok ot aldım. Para kazandım. Eve ekmek götürdüm sayende , dedi.
Utandım. Otu alıp parasını vermiştim. Müteşekkir olması gelmiyordu ki...
Ondan son aldığım üç çuval ısırgan otunun birazını salata yapıp afiyetle yeyip ; kalanını da , terasta kurutmuştum. Ancak ev külfeti otun şifasını ciddiye almadığından sonunda toz toprak içinde kalıp kül olup gitmişti .
******
Isırgan otunun faydaları sayılamayacak kadar çoktur .Huyu ise bir acayip ; ele ayağa değdirdiğinizde kaşındırır ve yakar, yediğinizde ise ne kaşındırır ne yakar...
Bulduğumda , limon sıkıp salata gibi yerim. Pilavını yaparım...
*****
Aradan mevsimler, mekanlar, insanlar değişti. Otçu meslek değiştirdi. Gördüm ki , otçu baloncu olmuş.
O cam kırığı gibi kesen soğukta iki satır laflama sanki onu canlandırmıştı. Üşümüyordu. Pazar yerinde ise soğuktu. Yavrusuna balon alıp sevindirecek insanlar henüz ortalıkta görünmüyordu.
****
Balonlar, artık o bizim bildiğimiz balonlardan değil. Şekilden şekile giren sevimsiz palyaço yüzleriyle boşluğa doğru sırıtıyorlar...
-Yağa patates kalıyorlardı. Yapmadım. Peynir de eskisi gibi değil...Başkaları zengin oldular. Ben kimseyi aldatmadım. Aha geldik aha gidiyoruz. Şikayetçi değilim. Günlük rızkımı temin edince benden yiğidi yoktur . Sonu ölüm değil mi?
Evet , haklısın; anlamında başımı salladım. Devam etti;
-Allah kimseye muhtaç etmesin , dedi. Haklısın anlamında başımı eğdim.
******
Isırgan otunu, Mersin’deki bir arkadaşı gönderecek .Gelince de bana telefon edecek. Anlaştık. Eve doğru karışık düşünceler içinde yürüdüm.
“...Neden cezaevine girmişti? Çocukları ne iş yapıyordu. Kızı ,oğlu var mıydı? Var ise evli olmalıydılar. Damatlar geçim darlığı çeken huysuz adamlar mıydı? Ya oğlanlar? Oğlanlar iş güç sahipleri miydi? Gelinleri varsa kapıyı açıp güler yüzle “ hoş geldi baba” diyorlar miydi.
Onlar da verdiği nimetler için Allah’a şükredenlerden miydiler?.. Misafir sevenlerden miydiler?..
Adam akşama rızkını götürebilecek miydi? Televizyondaki haberin sesi cadde ortasına düşmüştü; Beşiktaş’ta iki canlı bomba kırkdört canı şehit etmiş, onlarca yaralı varmış...
Kederlendim. Şehit evlerindeki sofradan bir tabak kesilmişti...