Allah huzur versin
Ömer Okçu çok sonraları tanıdığım bir insan. Ben gençliğimde Hekimoğlu İsmail’i tanıdım. Minyeli Abdullah romanını yazmıştı. Astsubaydı. İyi, mükemmel bir dindar Müslümandı. Onu herkese misal gösterebiliyor,onunla iftihar edebiliyordum. Onu çok seviyordum gıyaben. Yüz yüze tanışmamız için bir Ankara ziyareti yapmalıydım. Onu Ankara Ulus’ta Kediseven Sokakta Yeniasya Gazetesi bürosunda görecektim. Orada bir konuşma yapıyordu. Biz de üniversiteye hazırlanan gençlerdik. Bir cümlesi hatırımda kaldı. Bizim rakibimiz Hürriyet değil, Nivyork Tayms gazetesi demişti.
Xxxx
Sonra emekli olduğunda tüm Türkiye’yi il il, ilçe ilçe gezmeye başladı. Elinde bir saksı, bir somun ekmek saatlerce Allah’ın sıfatlarını, isimlerini, kudretini, ahireti, imanı, ahlakı anlatıyordu. Lise sonda olmalıyım.Onu Osmaniye’deki konuşmasından sonra alıp Gazianetep’e getirmekle görevlendirildim cemaatim tarafından. Öyle de yaptık. Yol boyunca bize çok güzel şeyler anlattı. Ama aklımda ne kaldı derseniz bir cümle bile tekrarlayamam.
Hani hep öyle olur ya camiye giden biri anlatır. Ya hu hoca öyle güzel konuştu, öyle güzel anlattı ki, ne dedi derseniz size bir cümle tekrarlayamaz tya. İşte öyle bir şey.
Xxxx
Sonra Müslüman Darbeci Olmaz kitabında Minyeli Abdullah için yapılan bir tenkit yazısını aynen bir bölüm olarak yayınladı Ömer ağabey. Mahir İz hoca Minyeli Abdullah kitabını iyi zamanların tuzu kuru Müslümanı olarak değerlendirmiş ve kitapta ileri sürülen fedakearlık, vericilik ölçülerinin İslam’a sığmadığını iddia etmişti. Hamal bir adamın daha iyi bir hayat yaşamak yerine talebe okutmasını çok yadırgamıştı. Mahir İz ile önceden de sohbetlerini dinleyen Ömer Okçu, bu tenkid üzerine gidip onunla görüşmüş. Müslümanların, dindarların hükümetten, devlet bürokratlarından gördüğü zulümleri anlattığında Mahir İz hoca benim bunlardan haberim yok demiş. İslam Enstitüsü hocası ve olan bitenden haberi yokmuş. İyi zamanların tuzu kuru Müslümanı demem ondan.
Xxxx
Sonra Hekimoğlu İsmail’in Müstakiller adlı bir yazısını okudum. Mahir İz hocaya gösterdiği tahammülü diğer münekkitlere göstermediğini görerek burkuldum.
Çünki ben de bir münekkidim. Ama münekkit olmak için yeterli donanımın şart olduğunu bilenlerdenim. Adalet, insaf duygum da mükemmellik duygumdan daha yoğundur. Adalet ve insaftan uzaklaşıldı mı hangi alanda hizmet veriyor olsanız netice değişmez. Zulme düşülür.
Münekkit adalet ve insaf düşünce ve duygusunu öne alıyorsa daima isabetli görüşler ileri sürecektir.
Tabi olmak, hataları görmeye engel değildir. Tabi olmak, bir cemaate, bir kitleye dahil olmak oradaki lideri, liderleri, ağabeyleri, üstleri putlaştırmayı gerektirmez. Onların her birinin diğer insanlar gibi insan olduğunu unutmamak gerek.
Hekimoğlu İsmail bir misal vermiş ki çok doğru bir misaldir. Meyvesi çok olan dal yere sarktığında o dalın kopmasını, bedenden ayrılmasını önlemek için altına kuru bir odunla destek verilir diyor. Alttaki kuru odun o meyve verdiği dal olmaz, ama o dala hizmet etmekle şereflenir. Evet tabi olmak, kuru odunun meyveli dala destek olması kadar değerlidir. Ama meyve dolu dal olacakken kuru destek odunu olmayı kimse tercih etmez.
Müstakiller meyve dolu daldır ve aynı zamanda hayatın tanıdığı her neyveden numuneler taşıyan meyveli bir daldır.
Xxxx
Evet ben bir münekkidim. Her şeyin mükemmel olmasını talep ediyor, bunun için yanlışa, eksiğe, kusura, hataya tahammül edemiyor ve dile getiriyorum. Ama insanın insan olduğunu,unutmadan, adalet ve insaf duygularımı devre dışı bırakmayı da hiç tercih etmedim.
Yalnız bir şey var. İlkeleriniz varsa, kemikli, omurgalı iseniz, kesin kabulleriniz, değer yargılarınız varsa çok da oynak merkezli olmayabiliyor insan. Bu oynak merkezli olmayışım yüzünden çok dünya nimeti kaybettim ama başka türlü olamıyorum.
Hekimoğlu İsmail(Ömer Okçu) ağabeyime, büyüğüme, iftihar medarıma hayırlı uzun ömür diliyorum. Ona bebeği gibi bakan eşi Sermin ablaya da gönül huzuru ve neşesi diliyorum.