AĞIR HAVAYI SOLUYA SOLUYA ...
Yokuş indim, yokuş çıktım . Havada bir şey var ; bilmiyorum neden; çabuk yoruluyorum bugünlerde…
Selimiye Mahallesi Muhtarı Haluk Bey’in park içindeki makamına uğradım bugün.
Makam dedimse öyle büyük bir şey değil. Yanındaki kafeye sırtını vermiş küçük bir kulübe.
Muhtar , kulübesinin çevresine atılmış birkaç belediye bankından birine sırtını vermiş halkı seyrediyordu.
Sayın Muhtar mesai saatleri içinde halkın kültürel ihtiyacını karşılamak üzere kulübenin yanına attığı tezgaha kitaplar koyuyor. Halk okuyup getiriyor.
Selam verdim. Bir hafta önce emaneten aldığım kitabı iade ettim.
Muhtarımız açtığı tezgahta ağır siyasi konulardan çocuk kitaplarına kadar geniş bir yelpazede kültür hizmeti sunuyor. Mesela birinci cildi olmayan bir Osmanlı paşasının hatıratı , Prof. Erdoğan Teziç’in Anayasa Hukuku kitabı, Yılmaz Özdil’in , İlhan Selçuk’un birer kitabı, çeşitli çizgi romanlar, denemeler, hikayeler, bu küçük tezgah üzerinde kendine yer bulmuş.
Yarıda kalmış mezkur emanet kitabı bayramdan sonra tamamlamak üzere teslim ederken, laf lafı açtı. Kendisine bir öneride bulunacak gibi oldum;
-Sayın Muhtarımız, Selimiye Mahallesi okumuş adamların semti… Bu adamları haftanın belli saatlerinde parkın bir köşesinde ağırlayıp sohbet toplantılarını düzenleseniz…
Muhtar önerimi umursamaz, bilinen toptancı bir tavırla savuşturdu. Bir havada uçan kuşa, bir yerde kaçışan kedi yavrularına bakarak;
-Gençler ilgi göstermez. Yaşlılar da gelmez, dedi.
Kural olarak doğruydu bu söz . Gençler iletişim çağında gözlerini cep telefonlarından kaldırmıyor; uzaydan gelen mesajlar kendilerini daha çok ilgilendiriyor.
Akıllı cep telefonlarındaki bu korkunç yoğunluklu sessiz sohbet trafiğinde maalesef kitaplara yer yoktu.
Gençler kitap okumuyorlar, büyüklerinin sözlerini, sohbetlerini dinlemiyorlardı.
Gençler iyi gelir getirebilecek bir meslek sahibi olmak için, iyi bölümleri kazanmaya bu yolda test kitapları okuyorlardı. Bu test kitaplarının zoruyla kapılarını açtıkları bölümlerden mezun olan gençler çoğunlukla iş bulamıyorlar; ellerindeki diplomalarla denizden çıkmış balıklara dönüyorlardı.
Hayatlarının baharında ellerindeki diplomalarla, yüzleri gülmeyen hayal kırıklığına düşmüş gençlere göre, kabahat büyüklerindeydi.
Kabahat üniversite hocalarında, başkanda, başbakanda, iktidar muhalefet liderlerinde, milletvekillerindeydi. Sistemdeydi kabahat!..
Yorgundular. Belki bunun için, onlara otobüslerde yer vermiyorlar, onların değerli sözlerine kulak vermiyorlardı… Kitap okumuyorlardı…
Muhtar bu ağır konuyu savuşturmak için , bir çevre faktörüne dikkatimi çekti;
-Dikkatini çekerim, dedi. Avrasya tünelinden çıkan zehiri soluyoruz. Siyami Ersek, Haydarpaşa Numune Hastanelerinde hastalar ve biz Selimiye mahallesi sakinleri pis dumanı ciğerlerimize çekiyoruz ! Zehirleniyoruz. Buna çare bulmak lazım, dedi.
Hayret , böyle bir şey duymamıştım. Ben duymamışsam muhalefet neden duymamıştı bunu ?..
Eve gelip interneti açtım. Avrasya tüneliyle ilgili haberi aradım. “GazeteKadıköy”ün internet sitesinde 10 mayıs 2018 günü yayınlanan haberi buldum.
Bu habere göre , biraz ötemizde girişi bulunan Avrasya Tünelinin bacasından zehirli gazlar çıkıyor, İstanbul kirlenmeye devam ediyordu. Kadıköy Belediyesi tarafından Haziran 2017 ve Temmuz 2017 tarihleri arasında kurulu iki istasyonda yapılan ölçümlerde hava kirliliği oranı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenmiş olan değerden 38 kat daha fazlaymış. Bir başka habere göre, bu da başta kalp-akciğer hastalıkları, inme ve akciğer kanserine bağlı ölümleri artırıyormuş.
Felaket tellallığı yapmayalım, ancak aziz ve ağır yetkililerimizin, iktidar,muhalefet büyüklerimizin kulaklarına azıcık da olsa kar suyu kaçıralım;
1-Eğitim sistemimiz bozuk, gençlerimiz işsiz; gençlerimiz kitap okumuyor, otobüslerde yaşlılara ve hamile kadınlara yerlerini vermiyorlar…
2- Aha bayram geliyor; gençler büyüklerini ziyaret edip ellerini öpmeye çok da hevesli değiller…
3-Gençler yaşlıların kristalize olmuş hayat tecrübelerini dinlemiyorlar. Kulaklarında küpe, kulaklık, dünyanın bir ucundan gelen seslere dalmışlar. Burunlarının ucunda, bilge yaşlıların sözlerini duymuyorlar…
4- Beslenemiyoruz; ithal etler, hormonlu sebzelerle insanımızın ağzının tadı kaçmış durumda. İyi sebze ve meyveleri Avrupaya, Arap ülkelerine ,Rusyaya ihraç ediyoruz. Bizler çer çöp , ıskartaya çıkmış sebze meyve , zerzevatla zehirlenmeye devam ediyoruz.
5-Eğitim tarıma hizmet etmiyor. Gıdalar bozuk, pahalı…
Ey azizler, ey iktidar sahipleri ; eğer beceremiyorsanız , yapamıyoruz ,deyin. Yönetimde ehliyet ve liyakat sahibi bürokratlara yer açın. Eğitim için, üretim için , insanca yaşam şartlarını gerçekleştirmek için…
****
Önemli not: Bayramınızı kutlar, büyüklerin ellerinden,küçüklerin gözlerinden öperim.