Yüreğimiz kıpır kıpır...

İhalarımız sihalarımız havada ve dosta düşmana  gücümüzü gösteriyor..

Şimdide bir başka heyecan var içimizde...

Bayraktarın üretimine başlamaya hazır olduğu pilotsuz savaş uçağı KIZILELMA, TUSAŞ’ın neredeyse üretim aşamasına geldiği milli savaş uçağı bizi bir başka heyecanlandırıyor..

 TUSAŞ Milli Muharip Uçak (MMU), İngilizcesiyle TAI Turkish Fighter X (TF-X)), TUSAŞ tarafından geliştirilen ve Türkiye'nin 2020'li yılların sonunda seri üretim aşamasına getirmeyi planladığı 5. nesil jet muharip uçak projesinde hedef  2023 yılında motor çalıştırıp taksi testlerine başlaması.  MMU'nun 2025 yılında da ilk uçuşunu yapması hedefleniyor. Yeni nesil bu  MMU'nun THK envanterinde bulunan eski F-4 ve yeniden revize edilmesine çalışılan F-16'larınn yerini alması bekleniyor.

MMU'nun tasarımı bizi programdan çıkarılan F-35 projesinin hava-hava muharebesindeki zayıflıklarını telafi etmeye yönelik  bir çalışma olarak niteleniyor.  Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi almasından sonra başlayan yaptırım süreci F-35 programından resmen çıkarılmasıyla ve MMU, Türkiye'nin havadaki üstünlüğünü yeniden ele geçirmesine neden olacak nitelikte..

Elbette bu başarılar, bizi sevindiriyor ve sonra şu soruyu akla getiriyor: Geç kalmadık mı?

Evet... Bu soru hem yerinde yanıtı ise hüzün verici; 

Mustafa Kemal Atatürk, ulusuyla birlikte uğruna çok bedel ödediği ulus bağımsızlığının, ancak ulusal ekonomiye dayalı bir “ulusal savunma” ile korunabileceği inancını taşıyordu. Atatürk’ün, çok önemsediği “ulusal savunma”ya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı;

‘Eskimiş teknolojileri değil, en yeni teknolojiyi ülkeye getirmediğimiz, getiremediğimiz sürece, yabancı ülkelere bağımlı olmaktan kurtulamayız… Bunun için de mümkün olduğu kadar kemerleri sıkarak kendi yağımızla kavrularak, bir yandan da yeni parasal kaynaklar yaratarak çağdaş teknolojilerin en yenilerini topraklarımıza taşıyacağız. Eski teknolojileri bize kolaylıklar tanıyarak getiren yabancı devletlerin kurnazlıklarını anlamak için insanın ya kör ya da aptal olması gerekir. Kısa sürede gelişen şu savaş araç ve gereç sanayiine bakınız. … Biz yeni ve genç bir Türkiye kuruyoruz. Dost düşman ülkelerin geride kalmış teknolojilerine gereksinmemiz yok. Ya en yenisini kurar, onlarla boy ölçüşürüz, ya da biraz daha sabreder, bunu yapabilecek güce erişmemizi bekleriz.’

Atatürk’ün bu vizyonu, bir başka vizyoneri harekete geçirmiştir. Bu vizyonerin adı Nuri Demirağ'dır.

Nuri Demirağ., Türkiye'de ilk uçak fabrikasını kuran 1939-üretilen ilk uçakla İstanbul-Divriği uçuşunu-1941-gerçekleştirerek yaptırdığı havaalanına inen, ilk Pilot Okulunu kuran çok sevdiği doğduğu topraklara vefası olarak dönemin en iyi ortaokulunu yapan kişidir. Nuri Demirağ, ayrıca, Karabük Demir Çelik Fabrikasını kuran Türkiye'nin ilk yerli paraşütünü  üreten, Türkiye'nin 10.000 kilometrelik demiryolu ağının 1250 km’lik bölümünün inşasını yapan kişidir.

Türkiye'nin ürettiği bu uçaklar yurt dışına da ihraç edilmiş birçok ülkede kullanılmıştır. Norveç'in satın aldığı uçak yıllarca ambulans uçak olarak kullanılmış yakın bir tarihte emekli edilerek müzede sergilenmektedir.

Elbette bu fabrikanın kapatılması ayrı bir dramdır..

Emperyalist güçlerin "siz üretmeyin biz size veririz” ifadesindeki siyasal baskı ile üretim durmuş, yıllar sonra yine siyasal baskıyla doğan ihtiyaçla  yeniden bu  konuda harekete geçmemiz gerekmiştir...

İnancımız odur ki; emperyalist baskıyla üretimini durdurduğumuz uçaklarımızı, bu kez emperyalist baskılar neticesinde yine üretme aşamasına başarıyla geçmesidir.…

İHA’larımız SİHA’larımız bunun müjdecisidir. 

Azeri Ermeni savaşında Ermeni saldırganlığını tüketen, Ukrayna’nın Rusya’nın hava üstünlüğünü kıran bizim İhalarımız, sihalarımızdı…

Bu başarıların devam edeceğine inancımız sonsuz…