FARUK KORÇA

FARUK KORÇA

TALAT İÇÖZ İLE RÖPORTAJ

TURGUT ÖZAL’IN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ

17.04.1993 tarihinde 8. Cumhurbaşkanımız Turgut ÖZAL’ı kaybettik. Ruhu
şad olsun.
Kuruluşunda yer aldığım A.N.A.P.’ta Turgut ÖZAL ile uzun yıllar siyaset
yaptım. Turgut ÖZAL’ın ölüm yıldönümü nedeni ile Sayın Dr. Talat İÇÖZ ile
yaptığım röportaj Türkiye’nin ekonomi ve siyaset tarihini anlamamıza ışık
tutacaktır.

Dr. TALAT İÇÖZ KİMDİR ?

Dr. Talat İÇÖZ, İşletmeci, İş Adamı, Sivil Toplum Kuruluşu Yöneticisi,
Siyasetçi, XVIII. Dönem İstanbul Milletvekili. 1947, Bursa doğumlu. Baba adı Edip
Nevres, anne adı Zehra. İzmir Maarif Koleji (Bornova Anadolu Lisesi), Orta Doğu
Teknik Üniversitesi İdari İlimler İşletme Fakültesi mezunu. Aynı Üniversitenin
Mimarlık Fakültesinde Şehir ve Bölge Plânlaması Master çalışmasını tamamladı.
73 yaşında İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Bankacılık üzerine doktora yaptı.

1972-1977 yıllarında Ercan Holding Yatırım ve Proje Müdürü olarak görev
yapmıştır. Bu görevde iken MAN, Mahle Piston, İstanbul Segman Sanayi yatırım
projelerinin fizibilite çalışmalarını yönetmiştir. 1977- 1979 yıllarında BurTrak
Traktör Farikasında Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmıştır (Turgut
Özal'ın Yönetim Kurulu Başkanlığında).
1979-1980 yıllarında İSMAK Forklift Fabrikasında Genel Müdür Yardımcısı,
1983-1991 yıllarında ÖZBA Petrol Dış Ticaret Şirketinde Genel Müdür ve
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı (Korkut Özal'ın Yönetim Kurulu
Başkanlığında), 1984-1987 yıllarında Albaraka Türk Katılım Bankası Yönetim
Kurulu Üyesi, 1988-1991 yılarında Çarşı Menkul Kıymetlerin kurucu ortağı (Bir
dönem İstanbul Borsası işlem hacmi birincisi), 2003-2010 yıllarında Yıldız
Holding icra Komitesi Danışmanı, 2012-2018 yıllarında BİM Yönetim Kurulu
Üyesi, 2012-2018 yıllarında Kerevitaş Yönetim Kurulu Üyesi, 2012-2018
yıllarında M.T.A. Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmıştır.
İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Şehir Üniversitesi'nde M.B.A. dersleri verdi.
2014 yılından itibaren Ufuk Fon Leasing Yönetim Kurulu Üyesi ve 2011 yılından
itibaren Bilgi Üniversitesinde Öğretim Görevlisi olarak görev yapmaktadır.
Sosyal hayat; Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı Kurucu ve Mütevelli Heyet Üyesi,
Tükçev (Tüketici ve Çevre Koruma Vakfı ) Kurucu Üyesi oldu. Halen, Sabri Ülker
Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı Başkanıdır.
Talat İÇÖZ, 29.11.1987 genel seçimlerinde A.N.A.P.'tan XVIII. Dönem
İstanbul Milletvekili seçilerek T.B.M.M.'de yasama çalışmalarına katıldı.
18.Dönem Avrupa Konseyi Üyesi, T.B.M.M. Anayasa, Sanayi ve Ticaret
Komisyonu üyesi olarak politik hayatını sürdürmüştür.
İngilizce, Az düzey Almanca, İtalyanca biliyor. Evli, 2 çocuk babasıdır.

42. yılında 24 Ocak kararları
Tarih tekerrür mü ediyor?

Sayın cumhurbaşkanımızın “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur”
yaklaşımının etkisi ile döviz kurlarında kontrolden çıkan yükselişi durdurmak
amacıyla 20 Aralık 2021 tarihinde “Kur korumalı TL” mevduat hesabı
açılmasına karar verilmişti.

Bu karar D.Ç.M. denilen Dövize Çevrilebilir Mevduat hesaplarının ve
oradan da 24 Ocak kararlarının yeniden hatırlanmasına neden oldu. Bir anlamda
ilk olarak 1967 yılında uygulanan D.Ç.M.’ye yeniden başvurularak tarih tekerrür
etmiş oldu.
24 Ocak kararları denilince akla bu kararların mimarı 8. Cumhurbaşkanımız
Turgut ÖZAL geliyor. Merhum Turgut ÖZAL'ı daha iyi anlamak için onu üç temel
hürriyete özel önem veren ve iki yapısal değişimi gerçekleştirmek isteyen bir kişi
olarak tanımlamak gerekir. ÖZAL,
1. Düşünce hürriyetine değil, düşünceyi ifade hürriyetine,
2. İnanç hürriyetine değil, inancını yaşama hürriyetine inanır ve önem
verirdi.
3. Teşebbüs hürriyetine özel önem verirdi.
Merhum ÖZAL'ın düşündüğü 2 yapısal değişim ise;
1.) Ekonomik hayatımızda 24 Ocak kararları ile başlattığı yeniden
ekonomik yapılanma ile,
2.) Devletin yeniden yapılandırılarak, kuvvetler ayrılığı prensibinin
uygulandığı ve demokratik kalitemizin batı standartlarına ulaştığı bir değişimi
gerçekleştirmekti.
24 Ocak 1980 yılında uygulamaya konulan kararlar, yıllardır karma
ekonomik sistemde karşılaşılan piyasa şartlarına yanlış müdahalelerin son
bulmasını ve sistemin ince ayarlarını yapmayı sağlayan tedbirlerdir. 24 Ocak
kararları her ne kadar merhum Demirel'in başbakanlığı döneminde uygulanmaya
konmuş olsa da, bu kararların mimarı 8. Cumhurbaşkanımız Turgut ÖZAL'dır. Bu
noktada bir anekdot paylaşmak istiyorum. ÖZAL'lar 3 kardeşti. Üçü de
muhafazakâr ve serbest piyasa düşüncesine sahiplerdi. Bende her üçü ile ayrı
ayrı ve toplamda 25 yıldan fazla birlikte çalışma şansı bulmuştum.
24 Ocak kararları ile ilgili merhum ÖZAL'ın düşüncelerini ilk defa 1977
senesinde İzmir seçimlerin de propagandist olarak kendisine yardımcı olurken
Ekici - Öğer isimli bir mekânda gençlere yaptığı konuşmasında dinlemiştim. Bir
de bu kararların ilanından bir gün önce İstanbul'dan Ankara'ya eski Başbakanlık
binasında kendisini ziyaretim sırasında, Sn. Hüsnü DOĞAN'ı fotokopi makinesi
başında bir kısım dokümanı çoğaltırken gördüm. Bana “Talat bu dokümanlar
öyle önemli ki yarın yer yerinden oynayacak” demişti. Sonradan bunların 24
Ocak kararları olduğunu anladım.

Tarım Bakanı Hüsnü DOĞAN Başbakan Turgut ÖZAL ile birlikte
Yıllar önce ODTÜ de işletme bölümünde okudum. Biz mikro ekonomi
ağırlıklı şirket ekonomileri ile ilgili eğitim aldık ve serbest piyasa değerlerine
inandık. Ekonomi istatistik bölümünde okuyan arkadaşlarım ise sosyalist ve
komünist fikirleri önceleyen bir eğitim aldılar. Bu perspektiften bakınca; Türkiye
Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK'ün, Rusya ile İstiklal Harbi
sırasındaki yakın ilişkilerimize rağmen. Cumhuriyetin ekonomik yapısını İzmir
İktisat Kongresinde belirlediği üzere piyasa düzenine göre yapılandırmak
istemesini çok değerli buluyorum.
Bu sistemin kendi iktidarı döneminde sermaye birikiminin yetersizliği ve
müteşebbis insan yokluğu gibi nedenlerle zorluklarla karşılaşması, kendisinin
ölümü sonrasında ise, Almanya ve İtalya’daki devletçi ve faşist modellere
özenilen bir dönemde bunun Türkiye'yi de etkilediğini düşünüyorum. Bu dönemin
sonunda 1950 yılında iktidara gelen Adnan MENDERES ile başlayan periyot ile
devletçi ve müdahaleci bir ekonomik yapıdan, özel teşebbüse öncelik veren bir
ekonomik yapıya geçiş yaşanmıştır.
Sistemlerde üretim araçlarının mülkiyeti ya tamamen devlete ya da özel
teşebbüse ait olmalıdır. Biraz ondan, biraz bundan olsun denince bizde ki gibi
karma ekonomi diye adlandırılan bir acayip düzen kurulmuş oluyor. Bu acayip
yapı 24 Ocak 1980 yılına kadar Türkiye'nin ekonomik modeli olarak
uygulanmıştır.
Merhum Adnan MENDERES bu dönemde tarımda, sanayide, dış ticarette
özel sektörü geliştirmeye çalışmıştır. 1955’Ierde ise Kıbrıs konusunda dış
politikada Amerika ve İngiltere ile yaşanan ve tırmanan politik gerginlik ve ters
düşmeler hem Türkiye'nin ekonomik baskı altına alınması sürecini başlatmış ve
hem de 1959 yılında Londra'ya giden uçağı düşürüldüğü halde ölmeyen ve bir yıl
sonra 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile devrilen merhum Adnan Menderesin
döneminin sonu olmuştur. Bu gerginliğin 1955’Ierden itibaren ekonomik
hayatımıza etkileri nüfusu yılda % 3 civarında artan, kalkınmak, alt yapı
yatırımlarını yapmak, sanayileşmek, % 80’i kırsalda yaşayan nüfusun
şehirleşmesini gerçekleştirmek isteyen Türkiye'nin, Batı dünyasının Türkiye'ye
desteğini çekmesi sonucunda; döviz dar boğazı, dış kredi zorlukları, dış ödeme
dengesi bozulması ile kendini göstermeye başlamıştır. Bu bozulmalar serbest
piyasa kuralları ile düzeltilmek yerine devletin kontrol ve denetimlerini
ağırlaştırdığı tedbirlerle düzeltilmeye çalışıldıkça daha da içinden çıkılmaz
olmuştur.

Bu dönemde faizler sabit tutulmuş, dolar kuru 10 yıllık iktidar sürecinde 1 $
= 2.80 TL de sabitken, yüksek enflasyon, düşük faizler tasarruf ve mevduat
miktarını azaltmış serbest piyasa mekanizması yerine Milli Korunma Kanunu,
Türk parasının kıymetini koruma mevzuatı, fiyatlara narh koyma, etiket
bulundurma, perakende kar marjına sınır koyma, döviz bulundurma yasağı,
mevduat ve kredi faizlerinin, döviz kurlarının çimento, demir çelik, petrol, tekel
mamulleri başta olmak üzere devletin monopolündeki ürünlerin fiyatlarının
enflasyonu kontrol altında tutmak için baskı altında tutulması, hep bu dönemde
öne çıkmaya devam etmiştir. Sonuçta ise 24 Ocak 1980 yılında alınan kararlara
kadar her 10 yılda bir büyük enflasyonlar, devalüasyonlar, kıtlıklar, kuyruklar.
karaborsa ve çifte fiyatlar, faturasız açığa satışlar, sanayiyi durma noktasına
getiren ve kalkınma hızını negatife çeviren ekonomik ve sosyal buhranların
tekrarlandığı dönemler olmuştur.
1959 yılında gaz yağı alabilmek için babamla kuyrukta beklediğimizi,
bakkalda kahve, Sana ve Vita yağlarının bulunulmadığını, 1980 yılına kadar her
10 senede bir, benzin, sigara, L.P.G. tüpü kuyruklarının tekrarlandığını biliyorum.
Bu noktaya kadar yukarıda anlatmaya çalıştığım üzere Türkiye'de 1980 yılına
kadar özel sektöre önem veren bir anlayış olmasına rağmen serbest piyasanın
kendini dengeleyen enstrümanlarına devlet kontrolü altında müdahaleler
yapılmıştır.
Örnek olarak; enflasyonun % 15 olduğu bir zaman diliminde vadeli
mevduata % 9, vadesiz mevduata % 3’ten fazla faiz ödenmesi yasak olduğu için
bankalar ikramiye çekilişi, apartman dairesi çekilişi yaparak mevduat toplamaya
çalışmışlar, toplum enflasyona karşı eriyen tasarrufunu koruyamadığı için
mevduat yapmak yerine, eşine bilezik almak, tüketmek, arsa almak, ev almak,
çocuk yaşta ki kızına veya oğluna yıllar öncesinden çeyiz alma yolunu seçmiştir.
İşin şirketler ve sanayiciler tarafı ise şöyle olmuştur; ithal ikameci politikası
sonucu bir yabancı şirket ile ortak üretim yapan bir otomotiv fabrikasında üretilen
vasıtaların satış fiyatı Sanayi Bakanlığı tarafından narh konularak piyasa fiyatının
çok altında belirlenmiş olduğu için ürünü Türk ortaklardan kurulu satış ve
pazarlama şirketi halka pazarlarken, devletin narh koyduğu fiyat ile gerçek piyasa
fiyatı arsındaki ilave farkı alınmasını mecbur tuttuğu ilave ayna, emniyet kemeri,
stepne gibi aksesuarlara giydirerek ayrıca peşin satmayıp yüksek vade farkı
uygulayarak ve buna rağmen artan kısmı ise açıktan tahsil ederek satmıştır.
Endüstriyel üretim için önemli oranda ithal girdiye ihtiyaç vardır. Oysa döviz
bulundurma yasak olduğu için, bunların ithal edilmesi Sanayi Bakanlığından
çıkarılacak kapasite raporu ve verilecek döviz tahsis belgesi ile TC Merkez
Bankasından döviz transfer talebi ve buna bağlı döviz transfer kuyruğu beklemeyi
gerektirmiştir. Bu durum da fabrikaların üretimlerini sürdürebilmek için satış
şirketlerinde fazladan biriken paralar yurt dışında ki Türk işçilerinin dövizleri ile
bozdurularak, gerekli ithalat sürekli yapılırken aynı ürün için TCMB tarafından bir
~ iki yıl sonra sırası gelen döviz transferleri iş adamlarının yurt dışında hesaplar
açarak döviz biriktirmeleri ile sonuçlanan çarpık bir düzen oluşturmuştur. Dövizin
yurt dışında bankalarda tutulması yerine Türkiye'den kaçışı önlemek için sistemi
24 Ocak kararlarında olduğu gibi tümü ile serbestleştirmek yerine
- Kendi dövizini kendin bul,
- Tasarrufun yurt dışında ise Türkiye'ye getir. Dövizini Türkiye'ye getirirsen
mevduatını istediğinde döviz olarak da alabilirsin. Dövizini getirenlere ayrıca
otomobil ithal (permisi) izni vereceğiz gibi yaklaşımlarla girilen dar boğazdan
çıkılmaya çalışılmıştır.

Oysa böylesi gayretler ve yaklaşımlar sonuç vermediği gibi dolarizasyon
her yere yayılarak kiraların bile dolarla tespit edildiği bir dönem yaşanmıştır.
D.Ç.M.'ler ilk olarak 1960’larda gündeme geldi, 1967 yılında uygulanmaya
başlandı ve devlet bütçesine büyük bir yük bindirerek 1978 de uygulanmasına
son verildiği halde hesaplar ancak 1989 yılına kadar tasfiyeleri sürerek
kapatılabildi. Bu hesapların getirdiği ilave yükler küçük bir ekonomik imkân içinde
olan o gün ki Türkiye'nin 100.000 kişiye ek iş imkânı ve 1000 adet fabrika
yapabilecek kaynaklarını döviz mevduatı sahiplerine bütçeden ödemek ile
sonuçlandı.
1989 yılında D.Ç.M.'lerin tasfiyesi tamamlanınca merhum ÖZAL
“Kendilerini akıllı ve uyanık sananlar böyle bir yol bulmuştu. İnşallah
gençlerimiz bundan ders alır.” diye veciz bir uyanda bulunmuştu.
Bugünde benzer bir yaklaşımla bütçe açıklarını kontrol altında tutmak başta
olmak üzere enflasyon nedenleri ile mücadele etmek yerine, mevduata
enflasyonun altında faiz uygulamak istendiği için dolar ve Euro ya dönüşen
tasarrufları tutabilmek ve dövizin aşırı değer kazanmasını önlemek için kur
korumalı T.L. mevduat hesabı gündeme gelmiştir.
Temennim, bu uygulamanın mevcut hali ile korunup, döviz fiyatlarında
sağladığı kısa vadeli neticeleri ile yetinerek, genişletilmeden ve bütçeye büyük
yeni yükler getirmeden sonlandırılmasıdır.
Tekrarlardan kaçınmak istesem de görüşlerimi şöyle toparlamak istiyorum;
Tarihin tekerrür etmemesi için öncelikle serbest piyasa ekonomisinin;
- Fiyatlar,
- Faizler,
- Döviz kurları,
- Döviz bulundurma imkânı gibi temel kontrol aygıtlarının serbest piyasa
şartlarında dengelenmesine izin vermek gerekir.
24 Ocak kararlarından önce ya da sonra, bunlara devletin müdahalesi her
defasında ekonomik ve sosyal sorunlar yaşanmasına neden olmuştur.
Yeni dönemde, 2002 yılından itibaren yakalanan istikrarlı gelişme
döneminden geriye gidilmemelidir. Bunun için;
1.) Türkiye’de kronik enflasyon sorunu vardır ve bu disipline edilmelidir.
Avrupa’da ve Amerika’da % 2 ~ 4 bandında olan enflasyon bizde % 15
seviyesindedir. Ve bu bazen kontrolden çıkmaktadır.
Bunun kontrol altına alınması için öncelikle devletin pahalı yatırım ve
verimsiz işletmecilik heveslerinden vazgeçmesi, küçülerek giderlerini azaltarak
bütçe açığı vermekten kaçınması, 1967 yılında Dövize Çevrilebilir Mevduat'larda
olduğu gibi devlet hazinesine ek maliyet ve yük getirecek taahhütler verme
durumunda kalmaması, gösteriş yatırımlarını iptal etmesi gibi tedbirler alması,
2.) Siyasi istikrarı koruyacak, demokratik standartlarımızı yükseltecek
politikalar uygulanmasına özen göstermesi,

3.) Türkiye'nin kalkınan, büyüyen, borçlarını rahatlıkla ödeyebilen ve yeni
dış kredilere daha ucuz ve daha bol ulaşabilen, (Credit Default Swap) Kredi Risk
Primi'ni çok hızla düşüren bir konuma eriştirilmesi şarttır.
- Sonuç olarak; büyük ölçüde özelleşen ekonomik yapımızı 24 Ocak
kararları anlayışı içinde serbest piyasa modelinin kendini dengeleyen
enstrümanları ile yönetmek yerine, faizleri ve döviz kurlarını sabit tutarak ve
fiyatlara narh koyarak enflasyonla mücadele edilebileceğini düşünerek politikalar
üretmek, Dövize Çevrilebilir Mevduat benzeri uygulamalara başvurmak, bedeli
fakir ve orta gelirlilere ödeten ve uzun vadede sonuç vermeyen, kalkınmayı
yavaşlatan ve gerileten, işsizliği arttıran politikalar olacaktır.
- 42 yıl sonra 24 Ocak kararlarını konuşmak bile bugün ki politik gidişatın
yanlış olmasının sonucu doğan bir ihtiyaç olmuştur.
Son bir cümle olarak şunu da ifade edeyim; 99 yıllık Cumhuriyetimiz’de 66
hükümet kurulmuş bunlarda 27 farklı kişi Başbakan ve 12 kişi Cumhurbaşkanı
seçildiği halde önemli yapısal değişiklikler gerçekleştiren, başta Cumhuriyetimizin
kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK, merhum Adnan MENDERES ve merhum
Turgut ÖZAL, milli hafızamızda farklı bir yerde bulunmaktadırlar.

Sağlıcakla kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
FARUK KORÇA Arşivi