Kerim EVREN

Kerim EVREN

Nankörlüğün Kısa Tarihi İHANET -1

"İhanet", Arapça kökenli bir sözcük.

Sevgide aldatma, sadakatsizlik yanı sıra bir kimsenin güvenini yok etme, anlamlarına geliyor.

Halk dilindeki söylenişiyle "hayınlık".

Bireysel olunca iki kişiyi ve onların çevresindekileri ilgilendirir de...

Koca bir topluma yapılan "ihanet" kolay bağışlanamaz.

Kimi ayrıklıklar (istisna) dışında elbette.

Biz, bireyselden başlayalım...

SEN DE Mİ AMADEUS!

* Erkek sanatçılar, genellikle kılık kıyafetlerine pek önem vermezler. Wolfgang Amadeus Mozart'ın (1736 - 1791) ise şık olayım derken rüküşlüğe varan bir 'tarzı' vardı! Erkeği vezir de rezil de eden karısıdır, savsözünü doğrulayan bir örnek: Mozart'ın 'eteğini toplayan' kişi; kendisi sade, alçakgönüllü biri olan karısı Konstanze'ydi.

* Alman müzik dâhisi, konserlerinden iyi para kazanmasına, imparatordan aylık almasına hem de döneminin varsıl asillerinden maddi destek görmesine karşın parasını doğru kullanmayı beceremiyordu. Neyse ki Konstanze, -kendisi de bir müzik adamının kızı olarak yoksulluk nedir bildiği için- 'işten değil, dişten artırıyordu'. Zaman zaman aşırı zorlansa da... 

* "(Mozart) Sokakta yakaladığı âşık, sanatsever, şarkıcı ve ozan soyundan birbirine hiç uymayan değerlerde konukları hiç haber vermeden eve getirir, karısını korku ve telaş içinde bırakırdı." (1)

* Müzik adamının, cilveli bir İtalyan şarkıcıya, Sinyora Malerbi'ye gönlü kaydı. 'Bazı kimseler kadının birkaç ay süresince Mozart'ı kendine delice âşık ettiğini' söylüyorlardı (2).

* Mozart, Sinyora Malerbi'yi torpille operaya aldırdı. O ise minnettarlık duymak yerine, sanatçının arkasından nankörce dedikodu yapmayı seçti. Mozart'ın bir piyano yapıtının baş sayfasındaki resmiyle, "kılları tıraş edilmiş domuz burnu" diye alay etme densizliğinde bulundu. Bu söz kulağına gidince sanatçı çok üzüldü.

* Mozart, üzüntüsünü kiminle paylaşsa beğenirsiniz; karısı Konstanze ile... Kadın böylece, ömrünü verdiği adamın bir başkasına âşık olduğunu öğrenmiş oldu. Ve durumu sineye çekmedi; ertesi gün iki çocuğuyla birlikte evi terk etti. Ama, öyle özverili bir kadındı ki giderken kocasına öğle yemeği hazırlayıp bıraktı. Mozart, ancak uzun süre dil dökerek Konstanze'yi çocuklarıyla birlikte eve döndürebildi.

GEORGE SAND / A. DE MUSSET

* Bizce dünya yazın'ının en parlak yıldızlarından biri, Fransız kadın yazar George Sand'dır (1804 - 1876). Sand, 18 yaşındayken evlendirildiği baron unvanlı kocasını ve iki çocuğunu yüzüstü bıraktı. Paris'in eğlence yaşamına bir daldı, pir daldı. 

* 'Barones'; müzik adamı Chopin'den, şair Alfred de Musset'ye değin, döneminin sanat dünyasında pek çok gönül çeldi.  

* "Şiirin duygusundan soylu hazlar alan bir insan, bütün ömründe tek bir dize bile yazmamış olsa gene de şairdir." diyen (3) kişi, George Sand'dır. 

* Yazarın, "Thérèse ile Laurent" adlı romanındaki (4) ressam, aslında şair Alfred de Musset'dir, Thérèse de Sand'ın kendisi. 

* George Sand, kitabında fazlaca kendine yontup Musset'yi 'dengesiz bir âşık' olarak mı gösterdi yoksa Musset gerçekten öyle miydi? Ünlü şairin yazar ağabeyi Paul de Musset, romanda kardeşinin 'nankörce' küçük düşürüldüğü savıyla "Lui et Elle" [O (erkek) ve O (kadın)] adlı bir kitap yazarak kötü izlenimi düzeltmeye çalıştı.

* Tutkulu bir birliktelik yaşadığı Alfred de Musset ise uğradığı ihanet karşısında duyduğu 'nefret' ile -bizim Fuzuli'nin dizelerindeki "Aşk derdiyle hoşem / el çek ilacımdan tabip..." örneği- döktüğü gözyaşlarını 'servet' olarak görme gelgiti arasında bocalıyordu:

* "HÜZÜN"- "gücüm, hayatım, nem varsa kaybettim; / kaybettim, ah, dostlarımı, neşemi; / kalmadı hatta kibrim, azametim; / oydu vehmettiren dâhiliğimi.

'hakikat budur' dedikleri zaman, / karşımda sahiden bir dost zannettim. / hakikati anlayıp duyduğum an; / çoktandır galip gelmişti nefretim.

ama işte hakikat ebedîdir; / yaşarsa bir kimse ondan bîhaber, âlemde ömrünce gafil kişidir.

tanrı soruyor, cevap vermek ister, / iyi ki ağlamışım ara sıra; elimde kalan servet bu, dünyada." (Orhan Veli Kanık çevirisi) 

'Hayınlık' örneklerini haftaya sürdüreceğiz.

Bu arada, toplumca yaşadığımız felaket nedeniyle on binlerce depremzede gibi yüreklerimiz hâlâ enkaz altında olsa da tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyoruz.

DİL YANLIŞLARIMIZ 

* 'Demokrasiye dönüş' umuduyla toplumumuzun 13 aydır bel bağladığı "Altılı Masa", seçimlere yaklaşık yetmiş gün kala, ihaneti yaşadı. Arkasında nelerin yattığını şimdilik bilemediğimiz göstermelik, gülünç bir öfkeyle harekete geçen siyasal parti liderinin 'açıklama'sından:

"Ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olmayacağız."

Türkçemizde, "ne... ne" veya "ne... ne de" diye yinelenen bağlaçlardan sonra, araya başka sözcükler girmiyorsa "olumlu yüklem" kullanılır. 

Dolayısıyla yukarıdaki tümcenin doğrusu:

"Ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olacağız."

Söz konusu 'lider', tarih dalında yüksek öğrenimi görmekle kalmamış bir de doktora yapmış. 

Umarız, kendisinin tarih bilgisi, Türkçe Dilbilgisinden İYİ'dir.

* Deprem felaketinin ardından yüzer hastaneye dönüştürülen "TCG Bayraktar" gemisinde, depremzede bir kadın, sağlıklı bir bebek dünyaya getirdi. Haberi veren tv kanalında, mürettebatın yardımseverliği belirtilirken şöyle dendi:

"Gemideki personeller..." 

"Personel" (Fr. personnel), çoğuldur; bir hizmet ya da kuruluşun görevlileri, bir iş yerinde çalışanların tümü, anlamında. Ayrıca çoğul eki (-ler) konularak "personeller" denmez. 

'İNCE L' ÖZÜRLÜLÜĞÜ!

* Haftanın beş günü ekrana çıkan bir tv kanalı yöneticisi, izlediğimiz kadarıyla 'sesletim (telaffuz) yanlışları rekortmeni'. 7 Şubat 2023 günkü yayında, on binlerce depremzede enkaz altındayken camilerde "sala" (sela) okunmasını haklı olarak eleştirdi. Bu arada, "sala"yı en az dört kez 'kalın l' ile söyledi.   

Bilindiği gibi; Müslümanları bayram veya cuma namazına çağırmak ya da cenaze namazını haber vermek için camilerden sesli yayımlanan duaya (ince l ile) "sala" ya da halk diliyle "sela" denir. 

Aynı kişi, aynı izlencede, 'kazı' anlamındaki "hafriyat" sözcüğünü, "harfiyat" diye söyledi.

Kulağımızı tırmalayan sesletimler arasında, yine bu tv'cinin 'kalın l' ile okuma becerisini (!) gösterdiği "muğlak" (anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık manasında) da var.

* "Rol" sözcüğünü 'kalın l' ile sesleten koskoca bir bakanın bile bulunduğu ülkemizde, sanki her gün biraz daha tırmanan Türkçe bilisizliğine (cahillik) acı acı gülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor ne yazık ki.

GRAM GRAM 'EPİGRAM'

"Tarihî kırılma", lafügüzaf

Çünkü yok töhmeti, kefareti...

Sizinki ise yenmez yutulmaz;

"Tarihî kıvırma" ihaneti.

1) Eduard Mörike; "Mozart Prag Yolunda", Çağdaş Yayıncılık, Ocak 1999, sayfa 22

2) Agy. sayfa 78 - 79

3) "Şeytanlı Göl", Cumhuriyet gazetesi yayını, Türkçesi: Kemal Demiray, sayfa 20

4) Çağdaş Yayıncılık, Türkçesi: Turan Gülçür

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerim EVREN Arşivi