MEHMET AYCAN

MEHMET AYCAN

Evrensellik

Cehaletime verin…

Ege bölgesinin insanı olmama. rağmen benim bundan haberim yoktu…

Aslında bu ayıpta bana yeter…

İtiraf etmeliyim; sosyal medya kimi zaman tehlikeli olabiliyor, ama çoğu zaman da bilgi aktarımı konusunda muhteşem bir mecra…

Konumuz sosyal mecra ama öncelik başka bir kavram da…

Kısaca biraz gerilere cumhuriyetimizin ilk yıllarına dönelim..

Büyük Atatürk, bazı gerçekleri iyi biliyordu…

Türkiye’nin modern dünya ile bağının kurulmasının kültürel ve sosyal devrimlerden geçtiğinin farkındaydı…

Öncelikle Türk Müziğinin evrensel standartlara kavuşabilmesi için “çok sesli” olması gerektiğine inanıyordu…

Elbette musiki her toplumun kendi değerleri içinde varlığını sürdürür.

Elbette ulusal musikiler tek seslidir ve melodik zenginliğe sahiptir.

Ancak evrensel müzik çok sesli bir “tını” yakalamış, sınır tanımadan tüm izleyenlerin beğenesini kazanmıştır…

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk bestecilerde çok sesli müzik denemesi yapmışlar ve operetler bestelemişlerdir…

İşte Cumhuriyetimizin ilk yıllarında büyük Atatürk’ün kuruluşuna öncülük ettiği üretim tesislerinde işçilerimiz çok sesli müzikle tanışmışlar…

İşte sosyal medya böylesi bir yapıyı bize hatırlatıyor…

Elbette bu ansiklopedik bilgi bir alıntı. Ancak sosyal medyada kaynak belirtilmemiş…

Söylemiştim ya; Egeliyim ama bu anlatılanlardan sosyal medya sayesinde bilgi sahibi oldum..

Şimdi geriye dönelim ve bu muhteşem olgu hakkında bilgi sahibi olalım;

xxx

Türkiye’deki fabrikalarda Beethoven dinleyerek çalışan hiç işçi var mı?

Evet… Bir zamanlar vardı.

Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nda Beethoven çalıyordu.

Piyanosu olan bir fabrikadan bahsediyoruz.

Emekçilerinin koro kurdukları ve klasik müzik seslendirdikleri bir fabrikadan!

İşçi korosu sadece Nazilli’de değil, Aydın ve Denizli gibi çevre illerde konserler veriyor ve Atatürk’ün çok önemsediği çok sesli müziği Anadolu’ya tanıtıyordu.

Ayrıca:

İşçilerin radyosu vardı.

Tiyatro yapıyorlardı.

Fabrika bir eğitim kurumu gibiydi.

İşçiler yemek aralarında dünya klasiklerini okuyordu.

Fabrikada eğlenceler düzenleniyordu. Balolar yapılıyordu.

Haftada 6 filmin gösterildiği 700 kişilik sinema salonu vardı.

Kurulan Sümer Halkevi'nde halka biçki-dikiş kursları veriliyordu. Yılda iki kere

halka basma dağıtılıyordu.

Fabrikada işçilere okuma yazma öğretmek için beş sınıflı okul vardı. Sümer İlköğretim Okulu adlı bu işçi okulu 980 öğrenciye sahipti.

İşçi çocukları için 26 yatak ve 40 mevcutlu bir kreş kurulmuştu.

Lacivert – beyaz renkli Sümer Spor; atletizmden bisiklete, futboldan yüzmeye kadar birçok branşta faaldi.

Paten yapılıyordu.

Bisiklet yarışları düzenleniyordu.

Fabrika bünyesinde 40 yataklı bir hastane, bir eczane, bir de laboratuvar vardı.

İşçiler ve memurlar, fabrikanın hemen önünde özel olarak inşa edilen 264 dairelik ve bin kişilik lojmanlarda kalırken, bekar işçiler için 350 kişilik bir Bekar İşçi Evleri vardı.

İşçiler arasında Türkiye’nin dört bir yanından gelenler olduğu gibi, Yunanistan’dan Bulgaristan’a, Almanya’dan İsviçre’ye kadar yurt dışından çalışmaya gelen 1200 işçi vardı.

Şehir merkezi ile fabrika arasında gidip gelen ve fabrika çalışanlarının yanı sıra Nazilli halkının da ücretsiz olarak binebildiği “Gıdı Gıdı Treni” vardı! ve Gıdı Gıdı isminde mizah gazetesi çıkıyordu.  

xxx

Aslında bu  tarih olan gerçek Cumhuriyetimizin ilk yıllarında; modern bir toplum  oluşturtabilmek için yapılan çabaların ürünü…

O günlerde atılan bu temel yıllar içinde hem siyasilerimiz hem de söz de aydınlarımız tarafından hunharca harcanmış…

Bugün çok sesli müzik bir avuç sözde entelektüeller tarafından izlenir ve dinlenir olmuş…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MEHMET AYCAN Arşivi