M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

DİN(İ)DAR-4

Bu yüzden de yazık ki bu çağ; insanların sadece en çok konuştuğu bir çağ değil, aynı zamanda birbirini en az anladığı, birbirini en az dinlediği, birbirine can kulağını en az verdiği bir çağ aynı zamanda. 

Etrafınızdaki insanlara azıcık kulak verin; hemen herkesin en büyük derdinin kendini ifade edememek, dinleyecek birini bulamamak, anlaşılmamak, yanlış anlaşılmak, meramını bir türlü anlatamamak, iletişim kuramamak, yalnızlıktan kurtulamamak olduğunu göreceksiniz.

Peki, neden bu yalnızlık?

Bence bireyi parçası olmakla anlamlı olduğu toplumun içinden kopararak tarif eden modern kültürün sebebiyet verdiği bir sonuç bu.  Zira insanlar çekim gücüne kapılıp oradan oraya sürüklensin diye bir yerlerde kurgulanan bütün moda ve trendler, insanın kendini başkalarına beğendirme gayretlerinden besleniyor. Böyle olunca da eldeki tüm imkânlar insanın kendi egosuna hizmet eder hale geliyor. Herkes kendi egosunu beslediği ve kendi doğrularını parlattığı için de yalnızlık ve anlaşılamamak kaçınılmaz oluyor. 

Tam da bu noktada dinin özüne, ahlakına, maneviyatına, fikriyatına uzak duran, ancak kişiliğine bir metafizik derinlik katmak için dinle arasında bir sempati bağı bulundurmak isteyenlere lafım yok. Zira bugün arz ettiğim gibi herkesin öfkeyle, ihtirasla, hınçla savunduğu kendi gerçekleri var artık. Ancak, dini kendi bütünlüğü içinde kabul etmeye pek yanaşmayan ama hayatını büsbütün ''dinsiz'' de bırakmak istemeyen bizlerin, yoğurduğu bu yeni inanç tasarımlarımız; yazık ki özünde teslimiyet taşımayan, daha ziyade dini kendi kabul edebileceğimiz kalıplar içine sığdırmaya, orada şekillendirmeye çalışan birtakım algılama biçimlerimizle kendimize ve özellikle de yeni yetişen nesle onulmaz zararlar veriyor. 

Zira yüzyıllardır toplumsal yaşamımıza yön veren kadim ölçülerin kaybolmaya yüz tuttuğu, din üzerinden hemen herkesin aynaya bakma ihtiyacı hissetmeden konuşabildiği; modernlik olarak tabir edilen tüketim ve sahip olma hırsının insanda yaptığı ağır tahribatların birer acıklı tablo olarak gözle görülür hale geldiği bu paslı iklimde, dini (yukarıda andığım gibi) kendi fikir yürütmelerine indirgemeye çalışan pek çok iddia sahibi var ortalıkta ve bunların pek çoğu, asırlar boyunca kimsenin düşün(e)mediği şeyleri düşündüklerini zannediyor. Çünkü insan denen varlık, ilahi bir inşa projesi olan vahiyle ilişkisini yüzeysel tutmuşsa, yaşamla ilişkisi de yüzeysel kalmaya mahkûmdur.

Aslında biraz kitap karıştırsalar söylediklerinin hiç de yeni olmadığını, tarih boyunca böyle pek çok iddianın hem de daha teşekküllü bir biçimde dillendirildiğini ve tüketildiğini rahatlıkla görebilecekler ama önce cehaletlerinin farkında olmaları gerekiyor. 

Sonuç olarak…

Mademki iman dediğimiz değerler bütünü, insanın Allah’la güvene dayalı sözleşmesi ve bir öksüzün tertemiz vicdanından insanlığa yayılan ilahi hitap ise, hayatı bu sözleşmeye uygun bir yolculuğa dönüştürmeye söz vermiş Müslümanın yol haritasıdır; 

İslam gibi hayatın tüm alanlarından kendine has sözü olan kâmil bir inanç sistemini yaşamımızın tümüne koşulsuzca yaymayı ömrümüze yük etmek ve tüm yaratılmışı koşulsuz bir sevgi, katıksız bir merhamet ve amasız bir adaletle kucaklamak borcundayız. 

Çünkü yaşadığımız anı idrak edebilmek, dünya denen imtihanın belki de en önemli aşaması ve biz belki de bu idrake eremediğimiz için bugünü beklerken dünü kaçırdık, yarını beklerken de bugünü kaçırıyoruz.

Oysaki, her şeyi yerli yerine koymak için tek imkânımız aldığımız şu nefesten ibaret; o nefesin öncesi kaybolup gitmekte olan bir hatıra, sonrası sadece bir ihtimalden ibaret.

Farkındalık temennisiyle. 

(Bitti)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi