M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

DİN(İ)DAR-2

İşte bizim, yazımın başında andığım “kurtulmuşluk” vehmimiz ve ahlâk kavramımız ile aramızdaki uçurumun gün geçtikçe derinleşmesinin altında yatan sebep de, bence Müslüman tanımını bu şekilde yapamıyor oluşumuzdan kaynaklanmaktadır. 

Zira “şahitlik ederim ki” ikrarıyla adım atıp müntesibi haline geldiğimiz İslam gibi mümbit bir yaşam biçimini; kendi algı yanılmalarımız, yaşadığımız çağın ısrarla dikte ettiği haz, hız ve ayartıcı güçlerin etkisi veya kapital dinine iman ederek artık birer tüketim robotu haline gelmemiz gibi sebeplerle sahipliğe çevirme uğraşında çabalıyoruz.

Bu çaba, bugün özellikle kendini “dindar” olarak tanıtan kesimde, ilahi hitabın da deyimiyle Allah’a din öğretme küstahlığına (Hucurat,16) kadar varıyor. Ben ise yıllardır bu kesimi “dindar” olarak anmak yerine “din-i-dar” olarak zikretmeyi tercih ediyorum. 

Evet “din-i-dar” diyorum!

Çünkü İlahi hitap din denen yaşam biçimini “orta yol” olarak tarif ederken; din-i-darlar bu yolu aşırılığa taşıma, bu aşırılığı “din” olarak sunma gayretindedirler.

İlahi hitap, dini bir “barış düzeni” olarak tanımlarken, din-i-darlar kendinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyenleri “öteki” ilan edip bu ayrıştırma üzerinden din üzerinden ayrıştırmalar yaparak Allah’a yaranma küstahlığı içindedirler.

İlahi hitap, dini bir “sevgi kaynağı” olarak nitelendirirken ve “birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız” nebevi ikazıyla iman dahi bu “sevgi şartına” bağlanmışken, din-i-darlar kendileri gibi inanmayan veya yaşamayan herkese sözüm ona Allah adına nefret beslemekte ve bu nefretle insanlık dışı en esef verici işlerin faili olabilmektedirler. 

İlahi hitap, “dinde zorlama yoktur” diye ferman ederken, din-i-darlar din uğruna her türlü baskı ve zulmü gerçekleştirebilmekte, yeryüzünü ‘kendinden olmayan’ yaratılmışa cehennem ederek ötelerde cennet hayali kurabilmektedir. 

İlahi hitap, sınırsız düşünme ve akletme yetisi bağışlayarak yaratan kudreti dahi inkâr edebilme özgürlüğünü verirken, din-i-darlar adeta Allah’ın günah veya sevap tahsildarı kesilerek inanmayan herkesi “Allah düşmanı” ilan edebilmektedir.

İlahi hitap, insana son nefese kadar “tövbe” imkânı tanımışken, din-i-darlar yine aynı küstahlıkla kendisi gibi inanmayan, giyinmeyen, düşünmeyen, davranmayan herkesi “ateş ehli” olarak etiketleyebilmekte, hatta bir tık yukarı çıkıp “katl-i vacip” fetvası verebilmektedirler.

İlahi hitap, 75 ayetle direk, yedi yüze yakın ayetle ise dolaylı olarak akla atıf yapıp aklın önemine işaret ederken ve dahi “aklını kullanmayanların üzerine iğrenç bir pislik yağdıracağını (Yunus,100)” beyan ederken; din-i-darlar aklı önemsizleştiren çağlar ötesinden gelen donuk yorumları sözüm ona din adına, üstelik zaman üstü sayan bir anlayışla savunabilmektedir. 

İlahi hitap, yaratılan her canlının canının “aziz” kılındığını ve kişilerin manevi kimliklerinin bile ilahi bir koruma zırhı altına alıp gıybet gibi bir günahı dahi “kardeş etini yeme” olarak tanıtırken; din-i-darlar yine sözüm ona din uğruna her türlü şiddetsel eylemi mübah görebilmekte, hatta inanmayanların canına ve dahi ırzına din adına kastedebilmektedir.

 (Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi