M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

ÇAĞIN MOTTOSU-4

Peki, yazının başında andığım bir dünyayı inşa etmek yani cenneti burada kurmak gerçekten hayal mi? Biz o tabloyu gerçekten bir “hayal” olarak mı görmeliyiz?

Bence hayır! 

Çünkü bu işin çözümü çok zor değil!

Sözünü ettiğim tabloya ulaşmak ve yaşadığımız çağa kalbimizin rengini sunmak istiyorsak; tıpkı bir pergel gibi, bir ayağımız 1500 yıl önceki kadim değerlerden güç alacak; öbür ayağımız ise insan kalabilme çabası uğruna son nefesine kadar yürek teri dökecek.

Bunu yapabildiğimiz vakit böylesi bir dinamizm, bizim ne 1500 yıl önceki değerlerde çakılı kalmamızı sağlayıp göğsünden süt emdiğimiz çağa yabancı bırakacak (Taliban örneğinde olduğu gibi) ne de bugün İslam iddiasında olmamıza rağmen yaşadığımız çağ bize ve yaşamlarımıza şekil verecek. 

Çünkü, bir ayağımızı sabit tuttuğumuz ve insanlığın insan kalma mücadelesinde kadim bir dinamizmi fısıldayan o değerler, yaşadığımız çağa o insani değerleri aşılamamıza ön ayak olacak ve kuşandığımız değerler hal dili ile etrafımız karanlıksa bir güneş gibi ısıtacak, soğuksa aynı şekilde bu misyonu yüklenerek ısıtacaktır. 

Yani çözüm açık!

Kalben geçmişten beslenmek, içindeki karanlıkları bu sayede aydınlıklara boğmak ve insan kalma mücadelesinde ilk insandan son insana var olması gereken değerleri soluklamak; zihnen ise kalbinden aldığın o besini yaşamına ve çağa yaymak! 

Bu sayede de “eşref” olma ve Müslümanlık sıfatıyla verilen şerefi kazanmak uğruna darüs-selam olarak işaret edilen dünya cennetini, üyesi olduğun ailenden başlamak üzere adım adım toplumda yaratabilmek!

Bizim takıldığımız, sınıfta kaldığımız ve başaramadığımız yer, tam da burası işte! 

Zira kalbimiz geçmişten beslenmiyor, çünkü ilk emir “oku” olmasına rağmen okumadığımız için bilmiyoruz. Öğrenmek gibi bir yürek ağrımız da yok! Çünkü duyduklarımızın bilgisi bizi tatmin ediyor. 

Kalbi beslenme sağlıklı olmadığı için; dil söylese de kelime, davranışla ruh kazanmıyor ve dolayısıyla zihin de değişmediği için çağa şekil vermek yerine çağın şeklini alıyoruz!

Lafın özü, sözünü ettiğim dünyanın inşa ve ihyası için; dini duyarlılığını dünyevi ikbali için vasıta kılmayan, ancak dinsel terminolojinin işaret ettiği ahlâki zekayı besleyerek dünyasını anlamlandıran “farkında” kişilere ihtiyacımız var! 

Bugün farkındalığımızı yitirsek ve tarihsel belleğimiz bizim için hamasi duygulardan öteye geçmese de bu toprakları yüzyıllar boyunca mayalayıp diri tutan şey ahlaki sorumluluk, bilinç ve duyarlılıktır. Zira o tarihsel belleğin bize bir miras olarak sunduğu kadim değerlerde “bireyden topluma” bir rehabilitasyon söz konusudur ve din denen kavram, sadece bir dünya tasavvuru değil, aynı zamanda kişinin kendi iç dünyasına çeki düzen vermesi için vardır! 

Farkındalık dileklerimle!

(Bitti)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi