'Ben tatlıcı değil baklavacıyım'

'Ben tatlıcı değil baklavacıyım'
1820'de kurulan Karaköy Güllüoğlu, dünya basınında en çok yer alan Türk lezzet markası olma özelliğine sahip. Karaköy Güllüoğlu'nu günde ortalama 5 bin kişi ziyaret ediyor. Günde ortalama 2 ton baklava üretiliyor.

Hüseyin KILINÇ

 

Türkiye"de ilk baklavacılık okulunu açan, ilk tek dilimli baklava, ilk kare tepsi, ilk diyabetik baklava ve ilk çölbak baklavayı üreten Karaköy Güllüoğlu"nu günde ortalama 5 bin kişi ziyaret ediyor. Karaköy Güllüoğlu"nda günde 2 ton baklava üretiliyor. 1820"de kurulan Karaköy Güllüoğlu, dünya basınında en çok yer alan Türk lezzet markası olma özelliğine sahip.

Karaköy Güllüoğlu Yönetim Kurulu Başkanı Nadir Güllü, Yeni Gün Gazetesi"ne verdiği röportajda şunları söyledi: "Ben bu işin aşığıyım. Ben tatlıcı değil, baklavacıyım. İnsanlar şekeri basıyor, unu hamuru yapıyor, satıyorlar. Onlar tatlıcı, ben baklavacıyım. 600 yıl önce Topkapı Sarayı"ndaki geleneği ve doğallığı devam ettiriyoruz. Babam beni yanında tuttu ve bana el verdi. Ben 5. kuşağım. Bizde babadan oğula herkese el verilmez. Her firmanın esnaf ve sanatkar ruhu vardır. O firmanın ruhunu taşıyana el verilir."

İşletme olarak dikine büyüme modelini tercih ettiklerini, bu nedenle şube açmayı hiç düşünmediklerini vurgulayan Nadir Güllü, "İşletmede iki türlü büyüme vardır. Enine büyüme ve dikine büyüme. Enine büyüme franchising şube açma demektir. Dikine büyümede ise satışlarınız artıyorsa her sene kendi içinizde şube açıyorsunuz demektir. İşini kaliteli yapınca müşterinin ayağına gitme değil müşteriyi ayağına getirme prensibiyle çalışırsan, kaliteyi korursan, her sene müşteri sayı  artarsa, satış ve pazarlama miktarın artarsa zaten kendi içinde büyüme artıyor ve en karlı büyüme bu oluyor" dedi

“ŞUBE AÇMAK MARİFET DEĞİL, ÜRÜNÜ SATMAK MARİFET”

 Her firmanın üretim ve pazarlama şeklinin farklı olduğunu belirten Güllü, şunları ifade etti: "Satışlarımız kargo kurye diye bir sistem üzerinden yapılıyor. Bu sistemde internetten para yatırılır. Meksika"dan Japonya"ya, Kamboçya"dan Vietnam"a, Dubai"den Sivas"a kadar ürünlerimiz gider. İyi olursa, talep olursa ürünlerimiz gider. Bu en büyük satış modelimizdir. İkinci satış modelimizde ise denizaşırı yük taşıyan gemiler e-maille sipariş verirler. Bu gemiler boğazdan geçerken siparişlerini alırlar. Ayrıca beş yıldızlı otellere ürün veriyoruz. Havaalanlarında VİP"e ürün veriyoruz. Yeter ki kaliteyi yaşatalım.

Kalite yaşatmadıktan sonra şube açmak marifet değil, ürünü satmak marifet.

Burası uluslararası bir pazarlama şirketi. Ben kendime patron denmesini istemiyorum. Herkes patron olur. Bir işi eliyle yapana işçi derler. Kafasını kullanana usta derler. Yüreğini ruhunu koyana zanaatkar derler. Zanaatkar ruhlu olursan marka olursun. Biz zanaatkarız."

 

 

“USTA KOLAY YETİŞMİYOR”

Günümüzde sektörde yaşanan zorluklara dikkat çeken Nadir Güllü, "Usta kolay yetişmiyor. Altyapı zorlaşıyor. Şimdiki gençler işin kolayına kaçıyorlar.

Geleneksel işçiliği yapmak istemiyorlar. Zahmete girmek istemiyorlar. Bir insan çıraklığını yapmadığı bir işin ustası olamaz. Ustasına saygılı olmayana, vatanını milletini sevmeyene meslek öğretilmez.

Kalıcılık hizmetin kalitesine bağlıdır. Kimseyi rakip olarak görmüyorum.

Herkesi dost olarak görüyorum. Ben yok, biz varız. Çünkü dostlar güzel baklava yaptığı zaman onların bana faydası var, benim de onlara faydam var.

Ahilik sisteminde herkesin ekmek yemesi lazım" dedi.

Nadir Güllü, fıstıklı baklavaya alternatif olarak Giresun"un tombul fındığından baklava yaptıklarını söyledi. Fındığı hafif ısıtarak formülüze edip, yüzde 70"i fındık olan, proteini ve karbonhidratı yüksek olan baklava yaptıklarını belirten Güllü, şöyle devam etti: "Fındık üreticileriyle birlikte çalışırsak bizim sektörün fındık üretimine çok büyük katkısı olur.

Fındık üreticilerine sesleniyorum, buyursunlar gelsinler. PR çalışması yapsınlar. Ayrıca şeker hastaları ve çölyak hastaları için de baklava yapıyoruz. Bunları yasal belgeli olarak üretiyoruz."

Nadir Güllü iyi bir baklavayı anlamanın yolunu şöyle anlattı: "İyi bir baklavayı anlamak için öncelikle baklava yemeden önce bir yudum suyla ağzımızı çalkalamalıyız. Bu önemli bir ayrıntıdır.

Çatal baklavaya batırıldığı zaman hış sesi duyulur. Hış sesi ince bir şekilde açılan kırk kat yufkanın sesidir. Şerbet damlamaz. Ayrıca baklava bir anda yutulmaz. Çünkü baklava 4 saatte hazırlanıyor. Yapan ustaya saygısızlık olur. Baklava iyice çiğnenerek yenir. Çiğnedikçe bütün malzemelerin ayrı ayrı tadını alacaksınız. Emekle yapılan her şeyin yeme şekli vardır."

 

 

“DÜNYANIN HER YERİNDEN MÜŞTERİLERİMİZ VAR “

Müşteri profillerinin çok geniş olduğunu belirten Güllü, "Rum, Ermeni, Musevi; sanatçı, sporcu, politikacı, dededen oğula her kesimden müşterimiz var. Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir.

Ne iş yaparsanız yapın üstüne koydukça marka olursunuz. Marka olmak zordur, marka kalmak daha da zordur. Üç türlü marka vardır: Aile markası, sülale markası ve şahıs markası. Sülale markası "Güllüoğlu", aile markası "Karaköy Güllüoğlu" ve şahıs markası "Nadir Güllüoğlu". Biz markamızı ayırdık,

Karaköy Nadir Güllü yaptık. Bizim üretim, yönetim pazarlamamız pazardan farklıdır. Piyasalar inişli çıkışlıdır. Ancak bizim müşteri profilimiz her geçen gün büyüdü. Dünya basınında en çok yer alan Türk lezzet markasıyız.

Eskiden sadece Almanya ve Hollanda"da yaşayan Türkler,  Yunanlılar, Ruslar gelirdi. Şu an Brezilya"dan Dubai"ye Kamboçya"dan Vietnam ve Ortadoğu"ya dünyanın her yerinden müşterilerimiz var. Müşteri sayımız inanılmaz arttı. Çok sayıda Arap geliyor" dedi.

 

 

 

“GELENEKSELLİKLE BİLİMSELLİĞİ BİRLEŞTİRİYORUZ “

Üretimlerinin yarısından çoğunu ihraç ettiklerini vurgulayan Nadir Güllü, "Ben inanıyorum ki bize Türkiye"deki bütün tatlıcıların toplamından çok şube açma ve ortaklık teklifi geliyor. Ancak hiçbir teklifi kabul etmiyoruz. Biz futbolcu değiliz transfer olamayız. Tüccar değiliz zanaatkarız. Bizim meslekte kazan çok büyürse lezzet de o kadar küçülür. Emekle yoğurulmayan sermaye sonunda hüsran olur. Çabuk yükselenlere imrenmemek lazım. Basamakları adım adım çıkmak lazım.  Sindire sindire, yavaş yavaş dikey büyümek lazım. Çünkü yaptığın zanaatta esen rüzgara göre hamur, havaya göre tereyağı ve mevsime göre şerbet yapılır. İlk standart budur. Standart ustanın beyninde ve kalbindedir. Bizde 30-40 yıllık ustalar var. Bizde işinin ehli ustalar var.

Geleneksellikle bilimselliği birleştiriyoruz. Dedelerimizin baklavalarını yaparken, gıda mühendisleri, doktorlar ve laboratuvarlarımızla her türlü depolama ve taşıma sistemlerinin kontrollerini yapıyoruz. Ürünlerimizi yöresinde ve mevsiminde satın alıyoruz. Buzhanelerimizde sağlıklı bir şekilde saklıyoruz. Biz hiçbir zaman kalitemizden ödün vermiyoruz.

Ürünlerimizin yarısından çoğu yurtdışına gittiği için ihracata faydamız var.

Aldığımız ürünle binlerce üreticiye faydamız var. Yaptığımız manevi tanıtım ile devletimize faydamız var" şeklinde konuştu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özel Haber