'Neler Gördük Biz?'

'Neler Gördük Biz?'
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sosyal Dayanışma Vakfı Genel Sekreteri ve gazetemiz kurucusu gazeteci-yazar Engin Köklüçınar 5.kitabını yayınladı. Babıali'deki 52 yıllık birikimin yazıya döküldüğü kitap hakkında pek çok kitleden olumlu eleştiriler geldi. İşte bunlardan bazıları;

DR.AKKAN SUVER

Engin’in yeni kitabı: “Neler Gördük Biz?”

Engin Köklüçınar ile birlikte gazeteciliğe ilk adımımızı attığımız da ikimiz de öğrenciydik. Öğrenim bitmeden ikimiz de basın kartı sahibi gazeteci olduk. 

Mesleğimizin adresi Bab-ı Ali"ydi. Buranın bir ikinci adı da Cağaloğlu yokuşuydu. Bu yokuş yazarların, çizerlerin, muhabirlerin, matbaacıların, kâğıtçıların, merkeziydi. 1980 sonrasında; yaklaşık bir asır basın yayın dünyamıza ev sahipliği yapan bu semtin sakinlerinden yazarlar daktilolarını, muhabirler kalemlerini, çizerler karikatürlerini, dizgiciler linotiplerini, mürettipler hurufatlarını, kâğıtçılar bobinlerini, sırtladılar ve değişik adreslere dağıldılar.          

Derken, gazete binaları halıcı dükkanı, matbaalar lokanta, kâğıt depoları otel oldu. 

Bazı kalem sahipleri ise, bu adres değişikliğine rağbet etmediler. Onlar aynı yokuşta kalemleri ile yaşamağa inat ve özen gösterdiler. Kaleminden ve Cağaloğlu Yokuşundan kopmayanlardan birisi de Engin Köklüçınar"dır. 

Değerli yazar Öcal Uluç"un; "Gazetelere, dergilere bakıyorum. TV ekranlarına göz atıyorum. Böylesi bir yazar - çizer kaç tane var?" diye tasvir ettiği bu güzel insanın yeni bir kitabı yayınlandı. 

   

“Neler Gördük Biz?”

Renkli hatıraları, veciz değerlendirmeleri, samimi itirafları yer yer şiirle, yer yer anekdotla, yer yer makale ile bir araya getiren Engin Köklüçınar akıcı bir Türkçe ile kalıcı bir eser meydana getirmiş. Okuyanın öğreneceğini anlatan kitabında Köklüçınar birçok şahsiyetin değerini ortaya koyarken Falih Rıfkı Atay"ın önemini ve farkını ise ihmal etmemiş. Falih Rıfkı 1923 yılında diyor ki;    

"Asya"nın bu ucunda dört seneden beri yeni rüzgârlar esiyor. Anadolu"nun durgun denizi, eski kıyıları ürperten, kayaların yıllanmış yosunlarını yıkayan, dev dalgalarla coşuyor. 

İhtilâlin etsiz ve yağsız, kemik gibi katı ve sinir gibi sert ve oynak pazıları, bir gün irticayı ertesi gün istilayı boğup fırtınanın enginlerine atıyor.

Asya"da herhangi tarafa baksak, bütün milyonları bu iki düşmandan ya birinin, ya ötekinin pençesinde görürüz: Efgan ve Buhara İran ve Turan, bütün Asya milletlerini irtica, pranga gibi elinden ayağından tutmuş, istila ise, kılıç gibi zaman zaman başlarını kesiyor. 

Türkiye gibi İran toprağı da hürriyet için can verecek kahramanlar yetiştirdi. Hatta bu gençler iki sene evvel vatanlarını İngiliz istilasından kurtarmaya muvaffak olur gibi oldular. Ne yazık ki ihtilal az sürdü. Ve yeşilbaşlı ahondlar, kölelikten henüz silkinen halka gene kement vurmaktadırlar. Bunu bu sabahki gazetelerde bütün İran şehirlerine asıldığı söylenen bir ilandan öğreniyoruz. Bu ilana göre musiki ve şarkı yasaktır, kadınlar yüzlerini tekrar kapayacaklar ve sokakta çoraplarını bile göstermeyeceklerdir.

Müslüman milletleri arasına en çok dövüşen ve imtihan geçiren bir millet olduğumuzdan, genç Acem ihtilâlcılarına irtica ile boğuşmanın, istilayı söküp atmaktan daha lazım ve zor olduğunu bildirmek isteriz. İrtica, dini, milletleri uyandırmak isteyenlere karşı siper eder. Hürriyet için dövüşenler, bütün milleti ayaklandırarak istilayı kovduktan sonra, memleketlerinde, inkılâp için kavgaya başladıkları vakit, milletlerinin düşmanı gibi görünüyorlar.

Ve düşman çıkıp gittikten sonra, irtica, bu kurtuluşun kahramanlarını dinsiz diye hudutlarından atabilir.

Bizim bugünkü ferahlığımız yalnız istila ordularından değil, irticanın pençesinden kurtulduğumuz içindir. Bu sabah İran"da bütün şehirlere asıldığını okuduğum bu ilanı gördüğüm vakit, bir gün bizim şehirlerimizi de irtica kâbusunun basabilmesi tehlikesinden korktum. 

Acem inkılâpçıları ile konuşurken, biraz da Türk inkılâpçılarına, kendilerini gözleyen gece canavarının varlığını tekrar haber vermektir. Her nutkunu Kartaca"yı hatırlatarak bitiren Romalı gibi, her yazımızın, nutkumuzun son cümlesi şu olmalıdır: 

- Ve irticayı unutmayalım!"

Şarlo ile Einstein"ın farkını mükemmel bir değer ölçüsü ile sunmuş. "Charlie Chaplin (Şarlo) ile Einstein Hollywood"tan geçerlerken herkes çılgınca alkışlıyormuş. Şarlo, Einstein"a dönerek; -Bakın ikimizi de alkışlıyorlar, profesör. Sizi anlamadıkları beni anladıkları için"   

Öyle şiirleri, öyle dörtlükleri, bir araya getirmiş ki, hepsi bir birinden muhteşem. Şair Osman Kaya buyurmuş; 

"En zeki insanı aptal ederdi;

Gözlerini güldüren de görseydi 

Tanrı, kul"da gözü, iptal ederdi 

Kirpikleri kaldıran da görseydi 

Durup gizli gizli bakırken kız"a  

Düştüm yüzündeki çifte havuza,

Harbi kayıp ettirirdi Yavuz"a

Gözlerini Çaldıran"da görseydi"

Tıp ilmi ile de ince ince dalgasını geçmeden edememiş. 

" Tıp bilimi 365 günde, 1365 gün ilerliyor. İlerliyor ama bazen ileriye, bazen geriye. 

İ. Ö. 2000 yılında; Al bu otu ye...

İ.S. 1000 yılında; O ot kökü. Gel bu duayı oku... 

İ.S. 1500 yılında; O dua batıl inanç. Al bu iksiri iç...

İ.S. 1800 yılında; O iksirin ne faydası var. Al bu hapı yut...

İ.S. 1900 yılında; O hap etkisiz. Al bu antibiyotiği iç...

İ.S. 2000 yılında; O antibiyotik kimyasal. Al bu otu ye... Diyen zihniyet, sonunda başa dönüyor, yani 4000 bin yıl öncesine dedik ya. Bir ileri, bir yeri ama sonunda 4000 yıl geri...

Madem tıptan söz ettik kitaptan birde doktor alıntısı yapalım. 

"Adamın biri ölmüş, doğru cennetin kapısına. Sen Piyer Hazretleri kendisini karşılamış. Kayıtlara bakmışlar, adamın ismi yok. Sen Piyer; (Sen doğru cehenneme) demiş. Adam mırın, kırın etmiş ama çare yok. Cehennemin kapısına gelmiş, zebaniler karşılamışlar, orada da adı yok. Ortada kalmış. Ne yapsın? 

Tekrar Sen Piyer"e; (Efendim, orada da beni kabul etmediler, ortada kalıverdim.) Sen Piyer sinirlenmiş ama bakmış adam haklı. Meleklere emir vermiş; (Rezervasyon dosyalarını getirin.) Sayfaları karıştırmış, karıştırmış adamın ismini bulmuş. (Oğlum) demiş, (Senin ölmene daha 11 yıl var, senin doktorun kim, doktorun?)"      

Evlilikle ilgili ironi hükmü ise zarafet ve içtenlik içeriyor. 

"Başarılı erkek karısının harcadığından daha fazla kazanan erkektir. Başarılı kadın ise, bu erkeği bulup evlenen kadındır."  

 

 

TÜLAY GÜRLER KURTULUŞ

Neler Gördük Biz ile anılara yolculuk

Bedii Faik, kitabına bu adı koyan Engin Köklüçınar için bakın ne diyor: tırnağa; fağfur kase, kristal sürahi,cam bardak, porselen biblo, toprak testi... Hasılı, malın her türlüsüyle dolu bir züccaciye dükkanı düşününüz. Ve bir de adam! Ama hayır, sipsivri bir adam değil, güç zaptolur yağız bir at üstünde, kah sağa yan verip sağrı savurtarak, kah sola diz değdirip nal ışıldatarak züccaciye dükkanına dalmış bir adam!”

Neler Gördük Biz, Engin Köklüçınar’ın anılarını derlediği kitabı... Bir davette kendisiyle tanışmış, sonrasında farklı davetlerde bir araya gelerek ayakta sohbet etme şansını yakalamıştım. Güleryüzü, samimi tavrı ve enerji dolu bakışlarından, hem hayatı hem de yaşadıklarını gözlemlemesi, sonra da bunları yazmayı tercih etmesini asla yadırgamıyorsunuz... Öyle canlı biri...

Engin Köklüçınar 1943, İstanbul doğumlu. Yani İstanbul’da doğma, büyüme, yetişme, olgunlaşma; 1950’lerin, 60’ların, 70 ve 80’lerin hareketli ve değişken serüvenini yaşamış biri. Sonrasında 90’ların ve 2000’lerde hızlanan dünyanın ritmine ayak uydurmuş bir kişilik... 1962 yılında Vatan Gazetesi’nde mesleğe başlamış. 25 yaşında basın kartı sahibi, 26 yaşında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi olmuş. 45 yaşında ise ömür boyu basın kartı taşımaya hak kazanmış. 2003 yılından beri İstanbul Gazeteciler Derneğinin başkanlığına seçilmiş ve beş dönemdir bu derneğin başkanlığını yapmakta...

Yaşadığımız dönemin zorlu ve yıpratıcı taraflarını düşünerek, ihtiyarladığıma şükrediyorum, diyen bir adam...

Kitapta; farklı kişilerle, farklı zamanlarda yaşadıkları, bu yaşadıklarından çıkardığı sonuçlar ve hayat üzerine yorumlar var. İnsanı yaşlanması başka, yaş alması başkadır. Engin Bey de aldığı yaşlar içinde edindiği tecrübeleri, bir yerlerde kayıtlı olsun, tanıdıklarını başkaları da tanısın; yaşadıklarından gençler de bir anlam çıkarsın diye anılarını derleme yoluna gitmiş; sözler, izler kaybolmasın, sonsuza dek kalsın diye...

KİTABI, BİR NEFESTE OKUYACAKSINIZ

Adını bildiğiniz gazeteciler, edebiyatçılar, siyasetçiler; hiç bilmediğiniz işadamları sizi farklı dünyalarda bir gezintiye çıkaracaklar. Bazen davetlere katılacaksınız onlarla, bazen kavga edeceksiniz; bazen de hayran olacaksınız onlara. Hepsinin bilmediğiniz yanlarınıöğreneceksiniz.

Atatürk’e de ayrılan bölümler var kitapta. Özellikle Falih Rıfkı Atay’la gün yüzüne çıkmış anılarından söz edilmiş. Kitapta düşünceleri desteklemek ve ona farklı bir lezzet katmak, okuyucuda edebi bir zevk uyandırmak için konu gereği şiirlere de yer verilmiş.

Birbirinden farklı ve renkli bölümlere kendinizi kaptırdığınızda zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

Neler gördük biz, sorusu, bize dillere bir dönem pelesenk olan bir şarkıyı da hatırlatıyor.

“Neler gördük biz, neler çektik biz... Ne derlerse desinler, bunlar da geçer...” Kitapta bu sorunun arkasındaki cevapları, zaman zaman yaşanan kırgınlıkları, yine de asla kaybolmayan umudu bulacaksınız.

 

MUSTAFA MUTLU

BİR İNSAN YAŞLANDIĞI İÇİN NEDEN ŞÜKREDER?
Engin Köklüçınar, gazeteciliğe ben bir yaşındayken Vatan Gazetesi’nde başlamış...
Daha sonra çeşitli gazetelerde muhabirlik, sayfa sekreterliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği ve imtiyaz sahipliği yapmış.
Şu anda İstanbul Gazeteciler Derneği’nin Başkanı...
TGC Gazeteciler Dayanışma Vakfı Sekreteri...
Basın Konseyi Yüksek Kurulu Üyesi...
Marmara Grubu Vakfı Genel Başkan Yardımcısı...
Bizim mesleğin “akil adamları”ndan...
Çok konuştuğunu düşünür ama konuşması, anlatması gereken o kadar fazladır ki; bana göre, az bile konuşur...
Meslekte yaşadıklarını, öğrendiklerini, tanık olduklarını, arkadaşlıklarını yazmayı sever...
Son kitabı “Neler Gördük Biz?”i de tamamen bu amaçla yayınlamış...
Sunuş yazısına bayıldım... Aynen şöyle:
***

İçim eriyor ama...
iktidarın egosundan,
aydınların ilgisizliğinden,
gençlerin bilgisizliğinden,
sanatçıların şımarıklığından,
muhalefetin beceriksizliğinden,
ülkeyi parselleyen politikacısından,
rüşvetçi bürokratından, memurundan,
yobazların dinimizi kalkan yapmasından,
halkın duygularına kulak tıkayan medyadan,
para için iktidara yalakalık yapan işadamından,
öyle iğrenmişim ki;
İHTİYARLADIĞIMA
ŞÜKREDİYORUM.
BU REZALETLERİ
GÖZLERİM DAHA AZ GÖRECEK,
KULAKLARIM DAHA AZ İŞİTECEK.
Yüce Tanrım gelecek nesillere acısın da
bir mucize ile
bu ülkeyi aydınlıklara taşısın.

 

 

Ahmet Özdemir

Neler gördük biz

Sokretes, baldıran zehri içip ölmeden az önce, bir öğrencisinin elinde ne olduğunu bilmediği bir müzik aleti görür:

"Bana bunun nasıl çalındığını öğret."  Öğrencisi üzgün bakar:

"Öğreteyim hocam. Fakat bunu çalıp keyif alacak zamanınız olmayacak." Sokrates yanıtlar:

"Evet, bunu çalıp keyif alacak zamanım yok, ama öğrenmenin lezzeti, keyfi var ya..."

Evet öğrenmek...  Okuyan Öğrenir. Yukarıdaki kıssadan hisseli sözleri alıntıladığım kitabın adı: "Neler Gördük Biz... Okuyan Öğrenir" Kitabın yazarı Engin Köklüçınar. Bizim yokuşun Engin ağabeyi. Gazeteciler Dayanışma Vakfı"nın Genel Sekreteri. İstanbul Gazeteciler Derneği"nin Başkanı... Pek çok sivil toplum örgütlerinin, platformların kurucusu, emektarı... Vefa kavramını semt adı olarak değil özünde özdeşleştiren, yedi düvelle barışık insan gibi bir insan.

Engin Köklüçınar, 1943 yılında İstanbul"da doğdu. Gazetecilik Yüksek Okulu"nu bitirdi. Mesleğe 1962 yılında Vatan Gazetesi"nde başladı. Çeşitli gazetelerde muhabirlik, sayfa sekreterliği, yönetmenlik yaptı. Yeni Gün gazetesinin kurucusu oldu. Yenigün"ün dışında birçok gazete ve dergiyi de yayınladı. Günümüze kadar beş kitabı vitrinleri, bellekleri süsledi.

Önce "Parasız Kitap" adlı eserini yayınladı. Parasız olarak dağıttı. Şahsen benim tadı damağımda, izleri kültür kumbaramda kalmasına rağmen, gösterilen ilgisizliğe üzüldü. Emeğinin hiçe sayıldığı kanısına ulaştı. Kendisinin de içinde bulunduğu günümüz medyası, yazmaktan ve edebiyattan bihaber insanların baş tacı ediyordu. Yazdıklarına ve emek verdiği yıllarına saygı gösterilmeyişine içerledi. Daha sonraki kitabının adını "Parayı Veren Okur" koydu. Bu kitabı parasını verip okuyanlar, içindeki hazinleri keşfetmekte, güzelliklere ulaşmaktaydılar. Şimdi "Okuyan Öğrenir" diyor, "Neler Gördük Biz"in başına.

"Neler gördük Biz"i yudum yudum okurken "Neler görmüşüz biz?" demekten kendimi alamadım. Bazılarını birlikte görmüşüz ama bizim başımızdaki kavak yelleri unutulanlar çölüne savurmuş. Yitik bulmuş gibi o anılara kavuşmanın sevincini yaşadım.  Engin Köklüçınar"ın neler gördüğü kültür ve basın tarihi ilgililerini ilgilendiriyor. Bu sektörle ilgili sosyal ve toplumsal araştırmalar yapacaklar için elbette önemli... Kimini hiç ilgilendirmiyor. Sel gider, mil kalır, derler. Milli topraklar verimlidir. Bereket fışkırır. Engin Köklüçınar"ın gördüklerinden, konuştuklarından, okuduklarından geri kalan mil var ya, kimini defterine not almış, mimini belleğine yerleştirmiş, yeri geldiğinde yordamınca aktardıkları herkes için, ama herkes için önemli.

Engin Köklüçınar tarihçi değil. Bu nedenle onun için Vak"a-Nüvis, desem, yadırganır. Çünkü Vakanüvîsan Osmanlı İmparatorluğu zamanında saltanatın tarihî olayları kaydetmekle görevlendirdiği kişilere verilen isimdir.

Ona, bediinüvisan desek daha doğru olur. Çünkü, nerede okusa, kimden güzel, hikmetli, ibretli bir söz, şiir, kıssadan hisse, fıkra, anekdot duysa, gerek hafızasının bir köşesine, gerek defterinin bir sayfasına kaydeder. Onları tadına doyulmayan sohbetlerinde sırası geldiğinde kullanıverir. Bu ender bulunan bir yetenektir.

Neler Gördük Biz? İskelet olarak Engin Köklüçınar"ın anılar yumağı. Gördüğü acılı, tatlılı, ibretli olayların anlatıları... Kişilerin, zamanların, mekânların izlenimleri, düşünceleri, yorumları... Türlü medya mecrasında yazdığı yazılar, çeşitli kuruluşlar tarafından düzenlenen konuşmacısı olduğu sohbetlerin notları... Bu sohbetler ve kitapta yer alan metinler o kadar güzel anekdotlar, fıkralar, güzel sözlerle bezenmişler ki, bunlar size "Evet, Okuyan Öğrenir" dedirtiyor.

Köklüçınar dil konusuna özel önem veriyor. Diyor ki: "....Galiba bizde her şey tersine. Türkçemizin zenginliği, kelime çokluğu, bereketi, dilci geçinen bazılarının bedenine bol geliyor  da o elbise içinde ayakları bir birine dolanıp, yuvarlanıveriyorlar. Her millet dilini güçlendirmek için çalışırken, biz dilimizdeki güzellikleri yok etmek için aklı tepe-teklak, zevki tersyüz etmeye bayılıyoruz.

Benim anlattıklarımı, rahmetli İsmail Habib Sevük bir iki cümle ile ne güzel anlatmış: "Giden vatanlar, dilleri diri kalan milletler tarafından tekrar kurtarıldı. Fakat  dili giden milletlerin ne vatanları kaldı, ne kendileri." Ne olur, güzel Türkçemize sahip olun!"

Neler Gördük Biz, Çatı yayınları arasında çıktı. Kitapla ilişkin iletişimi [email protected] adresiyle yapabilirsiniz.

 

 

Önder BALIKÇI  Bizim Gazete-21-10-2014 Yüreğine sağlık Engin Köklüçınar   Anı kitaplarını okumayı severim. Hele hele gazetecilikle ilgili mesleki anı kitapları oldu mu hiç kaçırmamaya çalışırım. Engin Köklüçınar’ın, imzalayarak gönderme nezaketinde bulunduğu “Neler Gördük Biz?” isimli kitabını da bir solukta okudum. Yalnız anı kitabı eğil, aynı zamanda insanı düşündüren, güldüren, hüzünlendiren bir kitap. Medyamızın, meslek ilkeleri ve ahlakının nereden nereye geldiğini ortaya koyan belgesel bir başucu kitabı bence. Köklüçınar’ın, 52 yıllık birikiminin dile getirildiği kitapta yer verdiği Andre Gide’nin, “Anı, ölümün elinden bir şeyler koparmaktır” sözündeki gibi anılar, yaşamımız için çok önemli. Gazetecilik mesleğinde ise daha da önem taşıyor. Çünkü, mesleğin geleceğine ışık tutması açısından yol gösterici. Hele hele mesleği, “Vasiyetim var, beni basın kartımla gömün” diyecek kadar mesleğe tutku derecesinde bağlı, dürüst Engin Köklüçınar gibi gerçek gazeteciler tarafından kaleme alınmışsa… İtiraf edeyim ki, Engin Köklüçınar’ın ilk kitabını okurken, önceki kitaplarını okumamanın üzüntüsünü yaşadım. Bulabildiğim takdirde o kitapları da okumak istiyorum. “Neler Gördük Biz?”de, meslek anılarının yanı sıra dostluğun değeri, vefa, felsefe, yaşamdan zevk alabilme duygusu, hoşgörü, edebiyat, kültür-sanat, özeleştiri, Türkçe sevgisi, barışa özlem de var. Yusuf Ziya Ortaç’ın, “Gazeteci, gözlerinden kalbi görünen kişidir. Onun iç yüzünü, her gün sayfalarının dış yüzünde seyredebilirsiniz” sözüne uygun olarak, “Neler Gördük Biz?”de içini içtenlikle döküyor, Engin Köklüçınar. Akıcı bir anlatım ve zengin bir sözcük hazinesiyle kaleme aldığı kitabını fıkralar ve anekdotlarla da süsleyerek, okurlarla buluşturduğu 376 sayfalık kitabında, “Doktorun hatasını toprak örter, gazetecinin, yazarın hatasını ise hiçbir şey örtmez” derken, meslekte bilgi birikiminin öneminin altını çiziyor. Tabii ki, Babıali’nin, geçmişten günümüze gelen içler acısı durumunu da, “Gazetecilik ruhundan uzaklaşıp, kişiliğini parayla satan medyamız…Bankayı mabet, parayı mabut yapan medyamız…” değerlendirmesiyle gözler önüne sererek… Köklüçınar, bu arada, “Bazı yazarlar, kalemi eliyle değil, kalbiyle tutar” diyerek, dürüst yazarların hakkını da ayrıca teslim ediyor. “Neler Gördük Biz?”, yalnız gazetecilik mesleğiyle ilgili değil, yaşam felsefesi açısından da bir başucu kitabı bence. Yaşama dokunan, yaşamın güzelliğini duygusal bir şekilde yansıtan kitabın ara başlıklarından birinde yer alan şu sözler gibi:  “Ak gün ağarıp kalmaz, Kara gün kararıp kalmaz. Her şey geçer… Onun için unutmayın. Dün geçti, yarın belli değil. Hayat bir gün O da bugün…” “Neler Gördük Biz?”i defalarca okuyacağımı biliyorum. Kalemine, yüreğine sağlık, Engin Köklüçınar…

 

    

NOT: Çatı Kitapları tarafından yayınlanan Engin Köklüçınar"ın "Neler Gördük Biz?" kitabını ([email protected]) adresinden veya (0212 518 79 87) nolu telefondan edinebilirsiniz.  

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.